KORHAN ATAY’DAN ADALILARIN İZİNİ SÜREN BİR KİTAP:
"Adalar'da İz Bırakanlar"
Adından da anlaşılacağı gibi, "Adalar'da İz Bırakanlar" kitabında Prens Adaları'ndaki insan izleri ve o izlerin ardındaki ada öyküleri anlatılıyor. Kitapta yer alan toplam 46 kısa öyküde yazar Korhan Atay'ın deyişiyle, "Adalar'a kimisi sevip isteyerek, kimisi ekmek parası için, kimisi göç ederek, kimisi sürülerek" gelen, "orada yaşayıp ölen" ya da "rüzgar gibi geçip giden" ve "bir bölümü hâlâ aramızda veya uzaklarda yaşamaya devam eden" insanların izi sürülüyor, onların büyük ya da küçük izlerinden yalnızca kendileri değil; Adalar'ın, çok kültürlü ada yaşamının ve adalılığın öyküleri anlatılıyor.
Adalı Yayınları tarafından Türkçe-İngilizce olarak yayınlanan 108 sayfalık kitabın tasarımı Karamustafa Design tarafından yapılmış.
"Adalar'da İz Bırakanlar", 29 Temmuz 2010'da Büyükada İskele'sinde açılan ve küratörlüğünü gazeteci-yazar Korhan Atay'ın yaptığı aynı adlı geçici serginin kitabı. Sergi tasarımına uyması için kısaltılan Türkçe metinler kitapta orijinal uzunluklarıyla yer alıyor. Öykü anlatımlarında küçük kurgulara yer verilse de metinlerin tamamı Adalar Müzesi için yapılan sözlü tarih söyleşilerine, müze sergileri için ilgili uzmanların yaptıkları çalışmalara, Adalı Yayınları'nın kitaplarına ve Adalar'la ilgili yayınlanmış pek çok kitap ve araştırmaya dayanıyor.
Sonuç olarak "Adalar'da İz Bırakanlar", çağlar boyunca yaşamış adalıların küçük bir bölümünün yaşam kesitlerini didaktik anlatımlar yerine öykü lezzeti içinde sunuyor.
İKİ ADA ÖYKÜSÜ:
Tanburî Mustafa Çavuş'un sevgilisi Büyükada'ya kaçmış
"Vefa yoktur akan suda, / Ne hâl oldu bize bu da, / Hasret kaldım dilberime, / Yere geçsin Büyükada. / (...) Bir denk ile çıktın gittin / Adalarda ne zevk ettin? / Dağ başında odlara yan, / Tanburî'den niçün geçtin?"
1700'lerin başıyla, ikinci yarısı arasında yaşadığı tahmin edilen Tanburî Mustafa Çavuş'un aksak hüzzam şarkısının sözleri böyle.
"Küçüksu'da gördüm seni / Gözlerinden bildim seni" mısralarıyla başlayan o çok ünlü ve sevilen şarkının bestecisi Tamburî Mustafa Çavuş'un sevgilisi onu terk edip Büyükada'ya kaçtı mı gerçekten?
Şarkının, ünlü bestekârın hayalinin mi, hayal kırıklığının mı ürünü olduğunu bilmek mümkün değil. Ancak üstadın, "Bir Rum dilbere oldum müptelâ / Keman kaşlı gözleri gayet ela / Mislini seyreden varsa sâlî / Bir Rum dilber-i mümtaz / Yaktı beni o işveyle bu nâz" mısralarıyla başlayan bir Karcığar şarkısı da var...
Anlaşılan, Adaların henüz vapur seferlerinin başlamadığı 18. yüzyılda da İstanbul aşk hayatında önemli bir yeri varmış.
Burgazada'nın şanlı 6-7 Eylül direnişi
Bekçi Halit, Hüseyin Kaptan'ın teknesindeki 20 kişiyi uygun noktalara yerleştirdi. Av tüfekliler burunda, yanlarda ve kıçta konuşlandı. Sapanla taş atacak gençler de onların arasına yerleştirildi. "Dur!" ihtarına uymayan teknelere taş atılacak, tüfekliler komut verildiği zaman denize veya teknelerin su kesimine doğru ateş edecekti. İnsanlara ateş etmek kesinlikle yasaktı...
1955 yılının 6 Eylül Salı günü "Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba konuldu" haberiyle resmi bir provokasyon yaratılmış, İstanbul'da farklı dindekilere ait ev ve işyerleri saldırıya uğrayıp yağmalanmıştı. Yaralamalar, cinayet ve tecavüz de vardı. Yağmacıların vapur ve motorlarla farklı dinden İstanbulluların yoğun olarak yaşadığı Adalar'a saldırması bekleniyordu. Nitekim Heybeliada'dan silah sesleri duyulmuş, alevler yükselmişti.
Burgazada'nın Nahiye Müdürü Zühtü, Komiserleri Remzi ve Ahmet adalıları örgütledi. Farklı dindekiler, Müslümanların evinde korumaya alındı; silahı olan silahla, olmayanlar sopa ve taşlarla adanın çeşitli kıyılarındaki karaya çıkılacak kritik noktalara yerleştirildi.
Adanın vapur iskelesi ve rıhtımına yaklaşacak gemi ve motorların karaya ulaşmasını engellemek de Hüseyin Kaptan'ın teknesindeki direnişçilere düşüyordu. Tekneler geldi, taşlar, silahlar atıldı. Burgazadalılar sonuna kadar direndi; adanın arkasından ve liman tarafından yapılan saldırılar püskürtüldü. Yağmacıların kaçmaya çalışan iki teknesi çarpıştı, biri battı ama kimse vurulmadı ve ölmedi...
Korhan Atay
1949 yılında İzmir, Karşıyaka’da doğdu. 1977 yılında geldiği İstanbul’da kitap yayıncılığı ve Aydınlık Gazetesi’nde muhabirlik yaptı. Ses Dergisi’nin ardından, 1982 yılında geçtiği Nokta Dergisi’nde; muhabir, istihbarat şefi, haber müdürü, yazı işleri müdürü, yayın ve yazı kurulu üyesi olarak çalıştı. 1990 yılından itibaren Star, Kanal 6 ve ATV televizyonlarında haber program, haber müdür yardımcılığı, program yapımcılığı ve editörlüğü yaptı. 1994 yılında, kurucusu ve ortağı olduğu Pro-Tv ve Eylül Tv şirketleri, çeşitli kanallara haber, belgesel, tartışma, yarışma ve diziler hazırladı.
İstanbul’un ilk çağdaş kent müzesi olan Adalar Müzesi’nin kuruluş aşamasında küratoryal kurulda yer aldı, müze sergilerinin metinlerini yazdı ve çeşitli sergilerin küratörlüğünü yaptı.
Yazarın “Katina’nın Elinde Makası” adlı Seyfi Dursunoğlu söyleşi kitabı 2004 yılında Alfa Yayınları, “Mizahın Abisi Oğuz Aral” biyografi kitabı 2008 yılında Doğan Kitap tarafından yayınlandı.
SH 4.10.2011
|
|
|