KURTULUŞ SAVAŞI’NA BİR BAKIŞ
Nâzım Hikmet’in ‘Yolcu’ oyunu, Nâzım Hikmet’in o yıllarda yakından gözlediği insan ilişkileri ve toplumsal ortam adına, hem Kurtuluş Savaşı’na bir bakış sunuyor hem de her dönemde yaşanan umursamazlıkla buluşan insan yaklaşımının eleştirisini yapıyor.
İşgal altındaki bir ülkede, olup bitenlerden habersiz kalmayı başarmış ve kişisel ihtiraslarına gömülmüş insanların öyküsünü anlatıyor “Yolcu”. Nâzım Hikmet’in oyunu “Yolcu” Yıldırım Fikret Urağ’ın imzasıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahneleniyor. Yönetmen “Yeniden uyanışın arifesinde olduğumuz şu günlerde tam zamanı dedim ve böylece çıktık yola” diyor “Yolcu” için...
Oyun, 1921 yılında, Kurtuluş Savaşı’nın yoğun biçimde sürdüğü günlerde, Anadolu’nun ücra bir köşesindeki tren istasyonunda geçiyor. İstasyonda yaşananların anlatıldığı oyunda bireylerin ülkede olan bitene karşı duyarsız ve ilgisiz kalışları işleniyor.
“Yolcu” Urağ’ın, ikinci Nâzım Hikmet serüveni olmuş. Daha önce “Kuvayi Milliye Destanı”nı sahneleyen yönetmen, Nâzım Hikmet’in şiirlerini taşıdıkları görsel güç anlamında Shakespeare’in metinlerine benzettiğini söylüyor. Urağ, “Olağastü yalınlıktaki şiirleri okurken sizin yönetmen olarak hayal gücünüzü zorlanmanıza pek de gerek kalmaz sanki. Pek çok sahne kendiliğinden gözünüzde canlanıverir. Deyim yerindeyse tıpkı Shakespeare gibi çok sinematografik gelir bana Nâzım şiirleri. Bir oyun yazarı olarak ise Nâzım’ın yönetmene geniş anlatım olanaklarıyla birlikte, çözüm bekleyen çetrefilli sorunlar da sunduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, sahne provalarına geçmeden önce ‘Yolcu’ metni üzerinde hummalı bir çalışma yaptığımızı söylemeliyim” diyor.
Hava soğuk, kar yağıyor, elektirik gidip geliyor ve trenler istasyonda durmadan geçiyor. İstasyonda yaşayanlar dış dünyadan habersiz. Oyunda istasyon şefi, karısı ve makascı karakterlerinin yalnızlıklarını ve iletişimsizlerini görüyoruz. “Atlı” karakterinin istasyona gelmesiyle olaylar değişiyor.
“Atlı” onlara hem dış dünyadan haber, hem de umut getiriyor. Oyun Nâzım Hikmet’in o yıllarda yakından gözlediği insan ilişkileri ve toplumsal ortam adına, hem Kurtuluş Savaşı’na bir bakış sunuyor hem de her dönemde yaşanan umursamazlıkla buluşan insan yaklaşımının eleştirisini yapıyor. Metnin özüne, söylemine sadık kalmış Urağ; “Metnin dili olarak özen gösterdiğim şey sahne üzerindeki hiçbir ögenin ‘mış gibi’ görünmemesiydi. Teknik olarak oyuncudan başlayarak tüm unsurların işini zorlaştıran bir faktör oldu bu” diyor.
Bundan, yaklaşık 36 yıl önce “Yolcu”yu yöneten, “Atlı” karakterini oynayan ve dekorunu hazırlayan Savaş Dinçel, Barış Dinçel’in babası... Oyunda, yağan karın ve finalde çıkan çatışma sahnesinin gerçek gibi görünmesi oyunun dekorunu hazırlayan Barış Dinçel’in başarısı... “Bize bu dünyayı kuran Barış Dinçel’in ve o dünyayı ışığı ve gölgesiyle görünür kılan Mustafa Türkoğlu’nun isimlerinin altını çizmeliyim” diyor Urağ.
Işık tasarımını Özcan Çelik, efekt uygulamasını Hanefi Topraktepe’ye ait oyunda, Bahtiyar Engin, Gün Koper, Mehmet Avdan, Aslıhan Kandemir rol alıyor.
SH 21.11.2013
|
|
|