Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

8 FİLM VİZYONA GİRİYOR

Türkiye sinemalarında bu hafta dram, gerilim, komedi ve animasyon türünde 5'i yerli 8 film vizyona girecek.

GİZLİ YÜZLER
Yerli sinemamızda gerilim filmlerinin ortak bir sorunu var: Birbirlerine çok benziyorlar!. Sürekli paranormal aktivitelere, öte-dünyadan istenmeyen ziyaretçilere öykünme durumu, var. Oysa, gerilim başka türlü de yaratılabilir. Seyirciyi şaşırtmakla başlanabilir mesela. “Gizli Yüzler” de farklı olmaya çalışıyor ama nafile. Bilindik sulara kendini bırakmaktan kurtulamıyor.

Zeynep sürekli tuhaf rüyalar görmektedir. Doktora gider ama ne çare. Yaşlı bir adam çıkar rüyalarında karşısına hep. Beri yandan, kaldığı evde de tuhaf olaylar başgöstermeye başlar. Diğer yandan da, kızı Pınar vardır. Bir de eski kocası. Türk-Belçika ortak yapımı filmin yönetmen koltuğunda Sümeya Kökten oturuyor. Oyuncu kadrosunda ise Gülseven Yılmaz, Yeşim Ceren Bozoğlu ve François Vincentelli ilk sıralarda.

GECE
Evlilik bir kurtuluş mudur? Özellikle Anadolu’da bir kadın için? Yeşilçam’ın usta ismi Erden Kıral “çoğu zaman değil” diyor yeni filminde. Kıral deyip geçmeyin. Toplumsal gerçekçilik denilince Türk sinemasında akla gelen ilk isimlerden birinden söz ediyoruz. Yine kaybedenlerin hikayesine odaklanmış usta, İzmir’in varoşlarını fona alarak.

Hani “mutlu insanların hikayesi yoktur” der ya şarkının birinde, bu noktadan hareket etmiş. “Süsen” karakteriyle tanıştırıyor bizi. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen sevdiği adamla evlenen ama sonra hayalkırıklığı yaşayan bir kadınla. “Evlilikte bir kadın nelere katlanabilir, ne kadarını kabullenebilir” diye soruyor yönetmen sanki. “Psikodrama” diyor filmi için. Biz aile draması diye tercüme edelim. Arada ölüm oruçları gibi yan hikayeler de var ama dediğimiz gibi, zorluklara karşı her seferinde varolmaya çalışan Anadolu insanının, -pek insanca cüretkarlığı karşımızdaki. Süsen rolünde Nurgül Yeşilçay, kocası Yusuf rolünde ise, çok övülen performansıyla Mert Fırat var.

EVLİYA ÇELEBİ VE ÖLÜMSÜZLÜK SUYU
Nedendir bilinmez, Evliya Çelebi’nin macerasının gösterimi bu haftaya bırakıldı. Ab-ı Hayat, yani Ölümsüzlük Suyu’nun peşinden kimler koşmadı ki? Geçmişin yarı-tanrı insanlarının öyküleri anlatılır mitolojilerde. Hatta Büyük İskender’in bile onca fethi, “Ölümsüz Suyu” bulmak için yaptığı söylenir. Ab-ı Hayat, insanoğlunun ölümsüzlüğe ulaşma arzusunun bir simgesine dönüşmüştür. Ünlü gezgin Evliya Çelebi de onca yeri gezmişken bu suyu aramaktan geride duracak değildi ya. Filme göre bulur da. 1600'lü yıllarda Nil Nehri kıyısında. Ama başına iyi şeyler gelmez Çelebi’nin. Kraliçe, onu cezalandırır. Çelebi uzun bir uykuya dalar. Uyandığındaysa kendisini günümüz İstanbul'unda buluverir!

Fantastik bir hikaye anlatan ve ilk yerli 3D-animasyon olma iddiasıyla sinemalarımıza gelen filmin seslendirme kadrosunda Haluk Bilginer, Cengiz Küçükayvaz, Nurseli İdiz, Murat Cemcir ve Ahmet Kural gibi isimler yer alıyor. Yönetmen ise “Fetih 1453” filminin görsel efektlerine imzasını atarak dikkatleri çeken Serkan Zelzele.

SALAK İLE AVANAK GERİ DÖNÜYOR
Bobby Farrelly ile Peter Farrelly'nin yönettiği ve Jim Carrey, Jeff Daniels, Laurie Holden ile Rob Riggle'ın oynadığı "Salak ile Avanak Geri Dönüyor", haftanın yabancı komedi filmi.Dile kolay, tam 20 sene. Lloyd (Jim Carrey) ve Harry (Jeff Daniels) ile tanışmamızın üzerinden tam 20 sene geçmiş. Oysa sanki hala taze o gülmelerimiz. Kamera arkasındaki Farrelly kardeşlerin utanmak bilmez mizah anlayışı, dün gibi aklımızda. O klasik sahnelerin hangi birini sayalım. Peki aynı karakterlerin 20 yıl sonraki halini görmek size çekici gelir mi? Bir şeylerin büyüsünün kaçmasından hiç mi endişe etmezsiniz?

Bobby ve Peter Farrelly ikilisi anlaşılan “hayır” demiş, dahası, takdire şayan bir şekilde Carrey ve Daniels’ı karakterlerine dönmeye ikna da etmişler. Jim Carrey neyse de; “The Newsroom” gibi dizilerle, dramaların da adamı olduğunu yeni nesil seyirciye de ispatlayan Jeff Daniels’ı ikna etmeleri müthiş olmuş. Hep birlikte yaşlansalar da çılgın mizah anlayışlarından pek geri adım attıkları da söylenemez. İkilimiz, tutuldukları akıl hastanesinden kaçmayı başarıyor ve içlerinden birinin babası olduğunu düşündükleri çocuğun peşine düşüyorlar. Ama zekalarının yetmeyeceği bir ortamda buluyorlar kendilerini. Jim Carrey, Ace Ventura’ları saymazsak bir karakteri ilk kez tekrar ediyor ve yine formda olduğu söyleniyor. Dediğimiz gibi, her şey büyünün kaybolup kaybolmadığıyla ilgili.

DÖNÜŞ
Karşımızdaki hayli farklı bir film, çünkü tam 18 yönetmeni var! Avustralyalı yazar Tim Winton’ın hikayelerinin uyarlaması bu. Hikayeler ise alışılmışın dışında değil: pişmanlık, duygusallık, ilk aşk, nereye gidiyoruz gibi sorular. Farklı olan ise, kesişen hayatlar değil, birleştikçe anlamı artan hayatlarla karşı karşıya olmamız. Aynı temalar üzerinden farklı insanların tepkileri, hayatlarındaki değişiklikler gibi. Hepsini bir bütün olarak görmemiz salık veriliyor ama Türkiye sinemalarında 180 değil de 106 dakikaya indirilmiş bir versiyondan söz ediliyor. Bir başka deyişle 18 yerine 9 yönetmene ait kısa filmler izleyeceğiz (umarız yanılıyoruzdur).

Oyuncu kadrosunda Cate Blanchett, Hugo Weaving gibi isimler mevut. Kafka “sanat, gerçeklerle gözümüzün kamaşmasıdır” der ya, onun gibi bir şey vaat ediliyor burada sanki. Seyirciyi, bu kısa öykülerle kendi hayatı üzerinde bir sorgulamaya itiliyori. Parçaları alıp bir bütüne çoğalmak gibi, bir tür geştalt terapisi gibi.

Mia Wasikowska, Warwick Thornton, Stephen Page, Robert Connolly, Tony Ayres, Claire McCarthy, Stephen Page, Simon Stone ile David Wenham'nin yönettiği filmin oyuncu kadrosunda; Cate Blanchett, Hugo Weaving, Miranda Otto, Rose Byrne, Richard Roxburgh, Matt Nable, Mirrah Foulkes, Callan Mulvey, Harrison Gilbertson ile Dan Wyllie yer alıyor.

DELİHA
Sezen Aksu’nun dediği gibi: Deli kızın öyküsü, bu. “Yalan Dünya” dizisi ile yıldızı parlayan Gupse Özay, senaryosunu da yazdığı filmin başrolünde. Epey de kilo almış, deli bir kızı oynayabilmek için. “Daha inandırıcı olsun istedim” diyor sorduklarında. Aslında filmdeki adı Zeliha, ama dedik ya, biraz deli. Bir gün fal baktırıyor ve hayatının aşkını çok kısa zamanda bulacağına inanmaya başlıyor. Acaba mahallede yeni açılan fotoğrafçı dükkanındaki yakışıklı “şanslı” aday olabilir mi?

Gupse Özay, bildiğimiz kadarıyla, kendi yarattığı karakterle sinema filmi çeken ilk kadın komedyenimiz olabilir. Dahası kamera arkasında da ne çektiğini bilen (bkz. Eyvah Eyvah serisi) Hakan Algül var.

ANNEMİN ŞARKISI
Yaşadıkları köyden büyükşehre, İstanbul’a göç etmek zorunda kalan bir anne ile oğlunun hikayesi bu. Taşındıkları yer olan Tarlabaşı, kentsel dönüşüm nedeniyle zordadır. Buralar, yuvaları olamaz artık. Hem, komşuları da köylerine dönmüştür, onlar niye dönmesindir ki? Ama anne Nigar’ın durumu ilginç. Kimi zaman sabahtan bavulunu hazırlar köye dönmek için, kimi zamansa kendini İstanbul’un sokaklarına atar. Burada anahtar karakter oğul, yani Ali. Sevdiği kızın hamile olduğunu öğrendiğinde iyice zorda kalır. Bir yandan da annesini mutlu edecek şeylerin peşindedir. Annesinin rüyalarına giren o şarkının ne olduğunu bulmaya çalışmak gibi.

Bu yıl Saraybosna Film Festivali’nden “Saraybosnanın Kalbi-En iyi film” ve “en iyi erkek oyuncu” ödülleriyle dönen film, yine bu yıl Antalya Film Festivali’nde en iyi ilk film, en iyi erkek oyuncu (Feyyaz Duman), en iyi yardımcı erkek oyuncu (Aziz Çapkurt) ve en iyi müzik ödüllerine layık bulundu. Yani anlayacağınız, ilk uzun metrajını çeken yönetmen Erol Mintaş, hoşa giden bir şarkıya imza atmışa benziyor.

KANUNUN ÖTESİNDE
Çok sevdiğimiz Liam Neeson’ı nihayet uyduruk bir Luc Besson senaryosunda görmeyecek olmak rahatlatıcı. Bu bir roman uyarlaması. Hatta “Azınlık Raporu”nu Philip K. Dick’ten uyarlayıp yazan adam (Scott Frank) tarafından senaryolaştırılıp yönetilmiş.

Ama durun! Bu filmin konusu da fena halde, Besson’un yazdığı vasat aksiyonlara benziyor! New York polis departmanının emektar bir üyesi olarak karşımıza çıkan Neeson’ın bu kez kızı ya da karısı kaçırılıp öldürülmüyor, evet ama, adamımız, aynı kaderi paylaşan yani karısı öldürülen bir başka adam için kolları sıvıyor. Soruşturma ilerledikçe, adamın karısını öldürenlerin bu şekilde çok sayıda cinayet işleyen tehlikeli bir örgüt olduğunu fark ediyor.

Jason Bourne’un yaşlanmış hali gibi yine önüne çıkanı deviren Neeson (artık 62 yaşında), zamanında “Schindler’in Listesi”yle Oscar’a aday gösterilmiş karakter oyuncusuyla aynı adam mı gerçekten? Çünkü şimdilerde, dev cüssesine ve oyunculuğuna biçtiği bu küçük rollerle veteran bir aksiyon yıldızı olarak kalmaya yemin etmiş gibi.


SH  14.11.2014

Facebook ta paylaş

 
 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

 

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.