Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

BİLİMİN HAMİSİ GÜLBAHAR SULTAN’A DÜŞMANLIĞINIZ NEDEN?

Biz Doğu Karadenizliler onu Gülbahar Hatun olarak daha ilkokula başlarken öğreniriz.
Bilimin ve medreselerin hamisiydi, o yüzden kendi yaptırdığı medreselere adı verildi.
Böyle bir gelenekten geldiğini, bilim yapmak ibadettir diyen İmam Maturidi itikadından olduğunu tahmin ediyorum.

Eşi ll.Beyazıt hiç savaş yapmamış, halkını barış içinde yaşatmış ve çok kitap okumuş bir padişahtı. Birilerine hiç makbule geçmese de tarihe böyle geçmiş padişahımız. Ancak oğullarından Yavuz, Venedik düküyle anlaşma yapınca, iki kardeşini öldürtüp Halifeliği ele geçirmeye sefere çıkınca kayınpederi Bozkurt Beyle arası açıldı. Suriye üstüne gitmek istediğinde dedesi Bozkurt bey ve babası 11.Beyazıt Han ona karşı durmuş olmalıydı. Çünkü babasını ve kardeşlerini öldürttüğünü okuyoruz.

Benim aslında bugünkü yazı konum annesi Gülbahar Hatun. Onun adını taşıyan birçok tarihi yer birer birer siliniyor. Yavuz’u sevenler annesine aynı saygıyı göstermiyorlar. Çünkü, çünküsü var; artık bilim yapmak itibar kazandırmıyor.

Yavuz’dan sonra oğlu Kanuni medreselerden Fen Bilimlerini kaldırdı. Yani Ayşe Gülbahar Sultan’ın koruduğu Fen Bilimleri medreselerde okutulmadı.

Bilimi korumak nasıl oluyor da Kadın Sultanlara has bir gelenek olabiliyor, bunu araştırdığımızda Sitti (Seyyide) Zeynep Sultan’a ulaşıyoruz. Gezdiği yerlerde kitap dağıtan... Hani, Filistin’in Sasani Kraliçesiydi, Urfalıydı, bilim şehri Palmira’yı yakmamak koşuluyla küçücük oğlu Hasan’la beraber Romalı komutana teslim olmuştu ve oğlu İstanbul boğazında denize atılarak, kendisi de Roma’da ev hapsindeyken öldürülmüştü. Koğuşunda bile kitaplarla resmedildi. Gardiyanlara kitap verirdi.

IŞİD’in bugün yakıp yıktığı bilim şehri Palmira kraliçesi Sitti Zeynep!..
Dulkadiroğulları tarihine girdiğim zaman Sitti Zeynep Sultan’a kadar izler buluyorum. Başta bilime olan hamilik töresi. Sonra, Fatih’in 15 yaşındayken evlendirildiği Sitti Mükrime Hatun, Dulkadiroğlu Beyin kızı.

Mükrime Hatun büyük bir ihtimalle Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girerken o da at sırtında belinde kılıcıyla kocasının yanındaydı. Eğer Dulkadir Beyin kızıysa ve böyle bir Seyyidelik geleneğinden geliyorsa, yakışanı odur. Yoksa Sitti Mükrime adında gördüğümüz, Mükrime adının önünde özel unvan gibi “Sitti” sıfatı kendisine verilmezdi.

Gülbahar Sultan’a dönüyorum. İlk adı Ayşe’dir. Sitti Mükrime ile aynı ailedendir ve kayınvalidesi olur. Oğlu Yavuz, Trabzon’da valilik yaparken onun yanındaydı. O zaman Akçaabat’tan Rize Portakallık mahallesinde kadar medreseler açtı, buralara Bağdat’tan ve Şam’dan bilim insanları getirdi.

Mahallemizdeki eski Gülbahar Medresesi ilk yapıldığında cami değildi. Minaresi yoktu, burasının tamamen medrese olduğuna işaret eder. Portakallık Camisi bu küçük mahallelerin cami ihtiyacını halen de karşılıyor.

Rize’de Gülbahar ve Bağdatlı mahalleleri yan yanadır ve Gülbahar İlkokulu 2003 yılına kadar buradaydı... 1957-61 arasında bu okulda okudum. Okul yıkıldı, yenisi yapıldı ve yenisinin yapımına katkı veren mahalleli bir iş adamının adı tabelasına yazıldı. Şimdi rahmetli olan o iş adamı sanmıyorum kendisi önerdi bunu. MEB bunu hep yapıyor. Tarihi kişilikleri yok etmek için katkı verenleri yazıyor tabelaya.

2003 yılında yerel Zümrüt Rize gazetesine “Okulumun adını geri istiyorum” diye bir yazı yazdım. Şimdi bu konuyu güncellemem gerekti. Çünkü on yıl sonra bu kez Gülbahar Camii yıkılıyor.

Sokağın duvarına bir tabela; 400 kişilik Gülbahar Hatun Camisini Yaptırma ve Yaşatma Derneği bağış toplamaya başlamış, heyette yer alan isimler, telefonlar... Ve postmodern bir cami resmi; ters dönmüş yere yapıştırılmış bir huni, pencereler yerden kubbeye kadar dar ve uzun siyah cam... Bu kadarı sanırım itiraz etmem için yeterlidir.

Ben bu caminin bir tek penceresine bile kıyamam. Orda anılarım var. Gülbahar İlkokulu 2.sınıfta (1958) okurken caminin penceresinden düşen cam parçasıyla sınıfta masamın üzerini kazıyordum, o sırada sağ elim kesildi, akan kanı ziyan etmeyeyim diye, sol elimle defterimin ortasına kocaman bir Kıbrıs Haritası çizdim, sınıf öğretmenim gördü, okul müdürüne götürdü beni, çizdiğim haritayı gösterdi, gazeteciler çağrıldı, yerel basında “Kanıyla Kıbrıs Haritası Çizen Çocuk” diyerek haber edildim. Hatıralarım tap taze duruyor.

Şimdi artık yeni cami yapımları birer kıyıma dönüştü. Anılarımızla birlikte yok ediliyorlar. Sanırsınız çok cemaati var da ihtiyaç var. Öyle de değil. Cuma namazına isteyen az ilerdeki büyük Sahil Camisine gidiyor.

Üstelik bu cami Gülbahar ilkokulunun bahçesiyle bitişik, yıllar sürecek yapımı, inşaat gürültüsünden ve inşaat çöplüğünden perişan olacak çocuklar. Zaten mahalle yolunda kaldırım yok, çocuklar dolmuşlara yol veriyor. Bir kaldırımlık yol neden istimlak edilemiyor? Bunu bile halletmemişler.

Bu caminin aslı Gülbahar Medresesi idi. Ben onu hatırlıyorum, birinci kat taş çevirme, ikinci kat ahşap-taş örme ve minaresizdi. Yani cami değil medrese idi. Mahallemizdeki su kuyuları bile kültürel korumaya alınmışken, Gülbahar Medresesi neden korunmadı?

Etrafına bir çit örülür, tabelası asılır, ana bina korunurdu. Aynısını bugün yapsınlar, tabelasını assınlar, neden olmasın? Eskiyi korumak ille de fiilen içinde ders gören öğrenci almakla olmaz ki... Bu haliyle bile durduğu yerde tarih bilinci verir. İşte, bana bu satırları yazdıran o canlı tarih eğitimi değil midir?

Gün geldi Gülbahar Hatun Medresesi yok edildi, sonra Gülbahar İlkokulunun adı yok edildi, şimdi sırada Gülbahar Hatun Camisi var. Mahallemizden onu da kopartmasınlar diye direneceğim.

Derneğin yöneticileri hele önce saygı gereği onun orijinal halini korusunlar, sonra gitsinler istediklere yerde başka isimle yeni bir cami yapsınlar.

Ancak öğrendim ki artık Rize’de cami yaptırma modası bitti, bağış toplayamıyorlar. Eskiden toplanan bağışın yüzde altmışı toplayana kalıyordu, artık oran değişmiş olmalı, ya da doygunluk oldu. Anlatmadan geçmeyeyim; Sahil Camisinde bir cenazeye katıldım, beklerken hoca efendi 4-6 yaş Kuran Kursları için bina bağışı yapılmasını bekliyoruz diye tekrar edip durdu, DİB’den gelen yemek parası ellerinde bekliyormuş. (Paraya bakıyorlar, kurs kitaplarındaki karikatürlere bakmazlar.)

Son olarak...

Gülbahar İlkokulu, Gülbahar Medresesi ve Gülbahar Camii, üçü birlikte bir tarihtir. Mahallelileri ve Rizelileri tepkilerini göstermeye davet ediyorum. Burada okumuş ve halen AKP İstanbul milletvekili olan sınıf arkadaşımı da bu uğursuz çabayı durdurmaya davet ediyorum.

Böyle Osmanlıcılık olmaz. Yavuz Sultan Selim’e köprüler yapacaksın, annesi Ayşe Gülbahar Sultan’ı ise mahallesinden kovacaksın... O zaman sorarım, eşi ll.Beyazıt Han’a mı bu düşmanlık, yoksa babası Dülkadiroğlu Bozkurt Beye mi?

Hatırlatıyorum; Osmanlı’nın yıkılışı da Kanuni’nin medreselerden Fen Bilimlerini kaldırmasıyla başlamıştı.


Mahiye MORGÜL
27.03.2016

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 



 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.