DOLA DİLİNE BİR ŞARKI SENİN OLSUN…
‘’Begonviller boy vermiştir şimdi, Yasemen basmıştır Bodrumu,
Kokusu geldi rüzgarın, bir Kelebek öptü boynumu.
Ahhh vurunca diline sakız rakısını birazda ağlamışşındır…
Benim yerime de sev bekletme hayatı, bu kadar da razıysan yaşa gitsin, kaç kişiyiz savunan sevgiyi…’’
Dilimde bu şarkı bir yandan mırıldanıyor bir yanda da o harika sesimle sözlerini haykırıyorum hakikaten haykırıyorum, Aslan Oğlum odadan odaya kaçıyor bir yandan gülerek. Annesine alışık o, aniden bir şeyler dürter, delilikleri fazladır annesinin. Ona göre hiç sıradan bir anne değilmişim çok farklısın diğer annelerden diyor. Kimlerle karşılaştırıyor neye göre bunu söylüyor bilmiyorum ama ben iyi yönde söylediğini biliyorum en azından öyle olmasını diliyorum. (hahahahhaa).
Benden size bir tavsiye; asla içinizdeki çocuğu öldürmeyin. Onların gözünden bakmayı deneyin arada sırada.
Bahar çiçekleri açıp, doğa uyanmaya başladığın da, kuş sesleri kulaklarıma daha canlı ulaştığında, balkonuma güneş vurup köpüklü kahvemin lezzetini daha da arttırdığında; üstümdeki koyu renk paltoyu çıkarıp renkli gözlüklerimi takıp yürüyorum hepsini daha çok hissedeyim, kokuyu alayım uyanışı yakalayayım diye. Ve yine ve hep daha çok şükredeyim diye.
Hayat bir enerjidir, ihtiyacın olan enerji ise senin baktığın pencerenin renklerinden alır.
Bir resme bakış açınızdır yaşamak aslın da… Bu resmin adı da hayattır. Ne zaman nasıl gelişeceğini bizlere neler getireceğini bilmediğimiz ama hep iyi bir şeyler beklediğimiz, istediğimiz hayat.
Çocukken çok meşhur olan hatıra defterlerine bir şeyler karalayıp sonunda da ‘’hayat sudur, iç iç kudur’’ dizelerini yazdığımız gibi değil tabi.
O kadar çok insan tanıyorum ki, elindeki bolluğa rağmen hayat denen resme iyi bakmayı başaramadıklarını. Tam tersi elinde daha az sayılı doneleri olup da resme umutla keyifle bakanı. Biri nezlesini ölümcül hastalık gibi anlatır, bir başkası çok daha ciddi hastalığını basit soğuk algınlığı kıvamında, hayata sarılarak yaşar.
Pollyanna kadar tozpembe bulutlarda uçmak değil demek istediğim ama şükretmek den aciz insanlar beni sinir ediyor. Mümkünse benden çok uzağa! Annem biz büyürken hep: kendinizden üstünü değil hep aşağındaki gör ki şükret ve öyle yola devam et derdi. Büyüdükçe ne doğru olduğunu gördüm. Mutlu olmayı başarabilmek içinde bir anahtar gibi.
Hayatta ne acı biliyormusunuz? Yaşamak varken yaşamamak… Aşk varken aşık olamamak… Sürekli attığın adımları hesaplayıp ıskalamak devamlı ya yanlışsa, ya acı çekersem demek… Yaşamadan nerden bilebilirsin ki! yok öyle ben bilirim. Kendine engeller koymak, bir başkası tarafından engel konulmak veya kolayına kaçıp başkasının üstüne atıp engeli kendini mağdur göstermek.
Oğlumun bir projesi var okulda, bir sümbülümüz olacakdı, onun gelişimini izleyip günlük çizelge yapacaktı. Ben ki çiçek böcek aşığı kadın, ilk defa bir sümbülle bu kadar yakın onun gelişimini izledim tanrının harika bir mucizesine tanıklık yaptık, her gün değişti her gün büyüdü minik bir soğandan etrafa mis gibi kokular saçan harika pembe bir sümbül çıktı.
Hayatta böyle işte her gün farklılıklar, değişim ve buna karşılık şükredilecek bir dolu an.
Bize, biz insanoğluna… Anlayana hissedene kalbi aşka açılmışa.
Anlamadığım, anlayamayacığım ise neden şükretmek varken daha çok istemek arsızca, başkalarını korkutarak ezerek, doymadan sürekli bir yetmemek, sürekli kötü hırslar.
Ne diyorum biliyormusunuz? Bu bahar başka bahar olsun mutluluk seçeneğini seçin zorda olsa, acılarda olsa, sıkıntılarınız da olsa, sizi engelleyenlerde olsa seçin… Hem zoru başarmak daha çok şükretmek demek…
Bu bahar başka bahar olsun. Sevgilerimle, benimle bu hayatta yol alan tüm güzel insanlar dostlarım, ailem, kardeşlerim, yoncalar, conlar, morlar, çocuklarım, aşklarım.
Perrin GÖKDEMİR ÜLKER 27.03.2019
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|