yıldızlar döküyor külünü saman yoluna
bir hücreli olup kendine gelip yavaşça
kızıl kumlar altında yanan ayak izleri gibi
ölmüş görüp sevdiklerini
Ağlayarak uyanmak
zamanın ağını dokuyor
bir mitte tanrıçalar
tanrılar şarkı söylüyor
su nilüferlerine
Planör uçuşuyla vızıltılı
Göğsü iki kamelya
dağ kamburları
ayı koruyor gece
duvarda boş çerçeveler
sıcak bir çatı katı
çeyrek göçebelikten ödünç
yarım bir konaklama
eğrelti otları arasında
sevilmeden dişlenen
esmer kadınların
memelerinin birer birer sönüşü gibi
öyle ruhsuz
öyle yalnız
Ve yağmalanmaya hazır beklerken
göndere çekilen teslimiyet hazin
parmaklıklarımın arasından girecek elbet güneş
cama yazılan bir yazısın
buğusu kuruyuncaya dek
Uçurum avcıları en dar koyakta
doymuyor yüz birinci abartılı anısına
Anlatıyor duymuyorum
bir kedinin gözleriyle göz göze geldiğinizde
bir an duran o anda kalakalıyorum
ama kış bahçesi yapacaktım ben
o sıcak dar tavan aralı terasta
aşktan bir köprüydü kurduğu
Ama sallanır ama asma
Enel aşk dedi enel aşk
sığdırdı kalbinin berjerlerine
oturttu sevgilisini en rahat kanepeye
döşedi yalnızlığını
en minimal biçimde
Bir şiir yırtığından melez sular geçerken
Toplayıp cam kırıklarımı
Ömrümden dokuduğum vitrayımı
Koyup başköşeme
Çarpıp kırılan ışık huzmelerini
doldurup su testisine
Her kilometre taşına yıldızlardan
Verilecek bir rutbe daha
safdilli aşk gazisine