Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

BEN 68’Lİ BİR TÜRK DEVRİM MUHAFIZIYIM DESEM?

Cumhuriyet devrimlerini muhafaza ve müdafaa etmeye ant içmişim. Eğitim hayatım boyunca her 19 Mayıs’ta hıncahınç dolu stadyumlarda Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini hep bir ağızdan okumuşum, okutmuşum.

“EY TÜRK GENÇLİĞİ! BİRİNCİ VAZİFEN TÜRK İSTİKLÂLİNİ, TÜRK CUMHURİYETİNİ, İLELEBET MUHAFAZA VE MÜDAFAA ETMEKTİR!” …
Yine hep bir ağızdan Gençliğin Ataya Cevabını söylemişim.

“…Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, Cumhuriyetin ve devrimlerinin yılmaz bekçileriyiz.”

Üniversite yıllarımda 68’li olmuşum, emperyalizme ve feodal gericiliğe karşı bilinç sıçraması yaşamışım, Atatürk’ün masasında yarım kalan, toprak ağalığının (feodalitenin) tasfiyesini istemişim. Çünkü köylü sandığa giderken kendi iradesiyle değil marabası olduğu ağanın iradesiyle oy kullanıyordu, sandıktan ağanın partisi çıkıyordu. Gerçek demokrasi köylünün toprak sahibi olmasına bağlıydı, bunu gerçekleştirmeye ant içiyorduk.

“Biz devrimciler olarak, sayımızın azlığına, düşmanın çokluğuna bakmadan, bıkmadan, yılmadan, yorulmadan TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE İÇİN; Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme, Bizi geri bırakmak isteyen feodalizme ve Bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı, Kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğimize, devrimci şerefimiz üzerine ant içeriz!”

Biz 68’liler, “demokrasi” deyince köylünün marabalıktan kurtarılmasını, yani fikren de serbest/özgür olmasını anlıyorduk. Ağalık bugün eridi, ancak tarikat ağaları türedi. Şimdi demokrasiden herkes bir başka şey anlıyor.

“Yaşasın tam bağımsız gerçekten demokratik Türkiye” diye dağlara taşlara yazmışım…

Her Bağımsızlık mitinginde Tandoğan’dan Kurtuluş’a yürümüşüm, Atatürk’ün Bursa Nutku’nu okumuşum, “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi” diye haykırmışım.
Amerikan askeri yatakhanelerinin önünden geçerken “Yankee Go Home!”larla inletmişiz bulvarları.

Vietnam katili Amerikan elçisinin arabasını yakmışız ODTÜ’de. Elçileri bir daha gelemedi Türkiye’ye. Karşılığında Taylan Özür’ü şehit verdik.
ODTÜ stadyumuna DEVRİM yazdık! DEVRİM yazısı bakın bugün de oradadır!
Amerikan üslerini ve tesislerini ülkemizden atmak için eylemli bir çabaya giren nice genç Türk devrimcisini, Mahir Çayan ve arkadaşlarını, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını, Sinan Cemgil ve arkadaşlarını şehit verdik. Eğer bugün Ankara ve İzmir’in kaldırımlarında bize Amerikan sömürgesi olduğumuzu hatırlatan apoletli Amerikan subayları görmüyorsak, o devrimci gençlerin Türk bağımsızlık devrimini muhafaza için canlarını vererek kazanılmış zafer olarak görmek gerekir.

Neden devrimleri muhafaza etmeyi konuşmaya başladık diye sorarsanız, son günlerde “muhafazakar devrimci” diye hedef kitlesi belirsiz bir bozuk kavram konuşuluyor da ondan. Eğitimi çökerten şu asimetrik savaşta kullanılan kavramsal kaos araçları gibi görüyorum. Yerinden oynatamadıkları bir tek “devrim” kavramı kalmıştı galiba. Maksat beyinleri bulandırmaksa; ülkeyi parçalamaya “demokrasi” diyorlar, dersleri parçalamaya “çoklu zeka” diyorlar, matematiksel düşünmeyi yok etmeye “kaç kilosunuz” yerine “kütlen ne kadar” diyorlar, vb.

Üretilen “Muhafazakâr devrimci” kavramı ile muhafazakâr dindar ailelerin aklına ne sokmaya çalışılıyor bilmiyorum. Ama hatırlatmak isterim, Kemalist devrimcilerin kurduğu Laik Demokratik Sosyal Türk devletini 2023’de sıfırlamak isteyenlere göz kırpar gibi, muhafazakâr dindar birilerinden oy almak için böyle bir kavram çarpıtması yapılıyorsa, buna izin veremem. Kavram karmaşasıyla bulanık suda balık avlamak mı istiyorsunuz diye sorarım.

Bir yandan balistik füzemiz Tayfun var diye gururlanacağız, diğer yandan muhafazakâr dindar olanlara göz kırpacağız. Bu, aynı anda iki farklı açıda yürümeye benzer, olabilemezliktir. Gelin Tayfun’u konuşalım.

Tayfun’un doğumu çok gecikti aslında. Çok engellerle karşılaştı. Hatırlatayım, Havelsan’ın müdürü Ömer Faruk Yarman Silivri mahkemelerinde Balyoz davasının tek sivil sanığı olarak yargılandı, acaba bana da sıra gelir mi korkusu yaşadı mühendisler. Aselsan mühendisleri faili meçhul ölümlere gark edildi, acaba bana sıra gelir mi korkusu saldılar.

O güzel bilim insanlarımız, hangi Türk okullarında temel eğitimlerini aldılar da bu kapasiteye ulaştılar, bunu da konuşalım. Şu anda dibe vurdurulan eğitim sayesinde karşı devrim tavan yapmış haldedir. Tayfun’un mühendisleri kendi aldıkları eğitimi kendi çocuklarına veremiyorlar şu anda.

1968’de ODTÜ’de Makine Mühendisliği bölümünde okutulan Atom Fiziği dersini 1981 de Kenan Evren kaldırdı, neden diye sormayalım mı? Şansımıza, Namık Kemal Pak hocamız bir gurup arkadaşıyla o Atom Fiziği, o Kuantum Fiziği kitaplarını TUBİTAK’ta yöneticiyken hem de Türkçe olarak bastırdığı için bugün o kaynaklara ulaşabiliyoruz. O kitapları evinde kütüphanesine koyup saklayanlar oldu, ama okul kütüphanelerindekiler geri dönüşüme verildi.

68 Kuşağının Bilim Adamları diye bir başlık atılsa eminim çok şey yazılır. Adana’da önemli uluslar arası çalışmaları ve buluşları olan 68’li Mak.Müh.Ahmet Börüban’ı (Kare Mühendislik) böyle bir kitabı yazmaya davet ediyorum. Sadece kendisinin ve sınıf arkadaşlarının anılarını yazsa o bile çok önemli. Şu anda İran Atom Santrallerini kuran, Börüban’ın sınıf arkadaşı İranlı mühendislerin Atom Fiziği dersi almak için ODTÜ’ye geldiklerini anlatsın isterim. Sonra neler oldu? Aynı dersleri almak için 1985’de Ankara’ya gelen İranlı öğrenciler boşuna bu dersin verildiği bir bölüm aradılar. Atom Fizi kaldırıldı. Şu anda ODTÜ Fizik bölümünde bile ağırlık ile kütleyi birbirine karıştıran öğrenci var, maalesef.

Atom Fiziği dersi kaldırılırken başımızdaki Kenan Evren “muhafazakar dindar” bir kitle yaratmanın peşindeydi. Fetöcü tohumların ekildiği Kuran kurslarını o açtı. 1980’lerde Lise Fizik derslerini kuşa çevirmeye başladıklarını gayet iyi hatırlıyorum.
İran’dan gelen öğrencilerin önünü kesmek için ODTÜ’den Atom Fiziği dersinin kaldırıldığını, bunun bir Amerikan talebi olduğunu tahmin etmek zor değil.
Bugün kendi öz gücümüzle balistik füze yaptığımızı gururla gördük. Bu süreci her şeye rağmen başardığımızı halkımız bilmeli. Bu gururu hak eden gerçek vatansever yürekli mühendislerimizi yürekten alkışlıyorum. Bu sürecin kesilmemesi için şartları sonuna kadar zorlayan nice devlet adamı olmuştur, bu sürece kol kanat gerenleri tek tek bilmemiz olanaksızdır.

Mesela, eğer Tansu Çiller başbakan olsaydı bence böyle bir sonuca asla ulaşamazdık, böyle bir kanaatim vardır. Libya ile ortak uçak motoru fabrikasının kurulması için, mühendislik bizden para Libya’dan olacaktı, üst düzey görüşmeler yapan Necmettin Erbakan’ın bu projesini akamete uğratanın o olduğunu düşünüyorum. Hatta başbakanlık koltuğu Çiller’e devredilme sırası geleceği zaman Necmettin Erbakan onun başbakan olmasını engellemek istemiş olabilir ve hükümetin düşmesini sağlamak için Çetin Doğan paşayla fikir birliğinde bir muhtırayı devletin yararına görmüş bile olabilir.

Yeri gelmişken, Aselsan’ın devlet bütçesiyle kurulmadığını da söyleyelim. Kıbrıs Barış Harekatından sonra ABD’nin bize koyduğu silah ambargosundan sonra, subay ve astsubaylarımızın maaşlarından kesilerek toplanan fonla, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin haberleşme ihtiyaçlarının milli imkanlarla karşılanması için 1975 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı'na (TSKGV) bağlı bir anonim şirket olarak kurulmuştur.

İlk balistik füzemiz Tayfun’un üretim serüveninde en büyük etken bence planlı kalkınmaya geçtiğimiz bir süreçte, Fen Lisesi kurmak gibi (1964) eğitimde yaptığımız sıçramalarla (adı 68 Müfredatı diye geçer) muhteşem mühendisler yetiştirdik. Askeri liselere girişte de aynı Fen Lisesi sınavını kazanmak zorunluluğu vardı ve mühendis subaylar asker öğrenci olarak mühendislik fakültelerinde okuyabiliyordu.

O mühendislere Türk Devrim Muhafızları desek ne güzel olur, değil mi?
“Muhafazakâr devrimci” kavramıyla bizim hiç görmediğimiz o kahramanlar kastedilmiş olabilir mi? Pek sanmıyorum ama, bu kadar kavram kaosunda sonra bir de ben kafa karıştırmayayım, sorumu geri alıyorum.

Rize Pazar havalimanından Sinop’a, 461 km uzaktaki hedefe fırlattığımız Tayfun’u, Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini muhafaza ve müdafaa etmek için and içmiş tüm ebediyete intikal etmiş 68’li devrimcilere hediye ediyorum!


Mahiye MORGÜL
26.10.2022

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 



 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.