Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

DOMUZ GRİBİ, TÖVBE TÖVBE…

Bir zamanlar yaşlılarımız bazı sözcükleri ağzımıza almayı günah sayardı, hemen arkasından “tövbe tövbe” denirdi. Günlerdir en çok “domuz” diyor spikerler.

Domuzun bir günahı yok, daha önceki kuş gribinden kuşların bir günahı olmadığı gibi. Hayvancağızı hasta edenlerin günahını konuşalım.
Bunlar, aç gözlü insanların tamahkârlığından; birden şişmanlasınlar da çok satalım diye onlara işkence etmelerinden oluyor. Kapatıyorlar ahırlara, hiç dışarı çıkartmadan önlerine durmadan yiyecek koyuyorlar. Daha ucuza gelsin diye, suyunun suyunu yiyecek diye veriyorlar. Daha doğrusu, “çöpünün çöpünü” yediriyorlar hayvana.

Deli dana hastalığı da böyle olmadı mı? Danaya yeşile boyanmış kendi dışkısını yedireceksin, sonra da delirince hayvanı mecburen telef edeceksin… Bence bunu yapan insandır asıl çıldırmış olan.
Bilimin ve aklın yolu bu değildir, batıda bilim yok, batıda ahlak yok, batı çıldırdı!

Bir tarım toplumu bunu asla yapmaz. Köylü diye, çoban diye küçümsediği Anadolu köylüsü bunu neden yapmayacağını bilir, çünkü o, topraktan öğrenen kitapsız bilendir!
Doğa şimdi, kendi kurallarını işletiyor, kendi yöntemiyle sanayi toplumundan öç alıyor!
Kıyamet belirtisi dedikleri de bu olsa gerek. Böyle giderse insan eliyle insan nesli biter. İnsan eliyle insan neslini bitirmeye dair başka işaretler de var, mesela, beyinsiz insan yaratmaya yönelik, okullarda şimdi okutulan içi çıfıt dolu kitaplar... Bu kitaplar da asla çocuğun önüne konulacak kitap değildir, iyi bakın içindekilere!

Hayvanlar ve biz, hepimiz bu dünyanın nimetlerini aynı temizlikte yemeliyiz. Sürekli kapalı ortamda tutulan hayvan, ne yiyeceğini de kendisi seçemiyor, ne yapsın yani?

Bizim kuşağın ilkokul kitaplarında ilk başlıklar şunlardı.
“Güneş giren eve doktor girmez.”
“Güneş hayat verir.”
“Güneş mikropları öldürür.”
Güneşi kaldırdık, ne öğretiyoruz şimdi; Rüyanda ne gördün? Doğum gününde ne geldi? Kutlu doğum günü haftası olsun mu olmasın mı?..

Domuzu benim insanım binlerce yıldan beri yemez, onu telef eder. Bir nedeni vardır. İslamiyet’ten önce de biz domuz yemiyorduk. Örneğin, Rize’de Askoroz deresinin denize kavuştuğu burunda bir uçurum vardı, adı “Domuzkıran” idi. Burası Karayolları Parkı oldu, şimdi otoyol geçti üzerinden, yeni kuşak burayı bilmez. Domuzlar buradan uçuruma atılırdı, leşleri denize giderdi.

Benim insanım sebepsiz, akılla izah edilebilen bir neden olmadan bir şeyi adet etmez. Domuzun, sadece trişinli eti değil, daha önemlisi, doğal hayata verdiği zarardı onu yasak eden. Domuz, burnuyla toprağı eşeler, altındaki çöpleri ve tohumları yer. Toprağa ve tohuma bizzat zarar verir, bu yüzden domuzun olduğu yerde tabiat yeşermez, uzun vadede toprak çölleşir. Bu nedenle onu telef edilmesi gereken hayvan olarak bellemiştir atalarımız.

Hitit, Sümer, Oğuz ve diğer antik kültürler domuzu yemediler. O zamanlar sadece Şaman-Işık kültürü ve inanışı vardı.
Hıristiyanlar neden yiyor diye sorarsanız, benim kanaatim odur ki, biz yemediğimiz için, tersini yaparak Anadolu’da inanç farkı yaratmak istediler.
Şimdi, hiç güneş görmemiş hayvanların etlerini yiyoruz, bunu iyi düşünmek lazımdır. Ahırlarda sürekli kapalı ortamda kalmak nasıl bir sakınca doğuruyor yavaş yavaş sonuçlarını yaşıyoruz.
Şu penceresiz kapkaranlık gökdelenlere bakar mısınız, içinde kaç insan çalışıyor biliyor musunuz? Onların çok çabuk grip olduklarından haberiniz var mı?

Eskiden hastanelerin rengi sarı idi, temiz sarı badana yapılırdı. Şimdi yeni yapılan Amerikan Medicana (Emineli!) hastanelerine bakar mısınız, kapkaranlık gökdelenler!
Bu kadar doğaya aykırılık, yeniden güneşi keşfetmemizi mi bekliyor, nedir? Bilim bu kadar mı geriler, bu kadar mı açgözlüleşir insanoğlu?
Bir avuç aç gözlü insan, dünyayı bu kadar mı kolay teslim alır? Güneşi hayvana da insana da yasaklamak olur mu?
Güneş’i yeniden keşfetmeye çıkalım. Güneş hayattır. Bir avuç açgözlünün güneşimizi karartmasına izin vermeyelim.

Onlar güneşe düşman, onlar insana düşman, onlar tabiata düşman, onlar domuzdan daha domuz!


Mahiye MORGÜL
8.06.2009

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 

 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.