Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

YAĞIŞLA GELENLER...

Yağış nedir? Yağmur, dolu, kar, sulusepken, sağanak, ..... ıslatan, vs, vs...
Hepsi doğanın bereketi değil mi?
Yine böyle başladım. Bakalım neler oluyor yağışla?

Her yerde yağış aynı mıdır? Doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde ya da ara yönlerde. Batıdan doğuya, güneyden kuzeye artmaz mı? Rize dedik mi yıllık ortalama 2500 mm yağışla şampiyon ülkede. Doğuda ise kar kalkmaz günlerce hatta aylarca, bıktırırcasına. Erzurumlu’lar yaz gelse diye duaya başlarlar, cee diyen yaz ısıtırken tam, kaçar gider, çiçeklerini açmak için sabırla bekleyen bitkiler de meyvelerini yedirmenin telaşındayken. Ama en yiğit kayakçılar buralardan çıkar göremesek te şampiyonalarda. Yağışın azaldığı güney yörelerimizde ise, bitkiler havanın nemi ile yaşam savaşına katılırlar. Çoğunun kalınlaşmış yaprakları korur onları. Deniz ve güneş çok güzeldir ama yanmaya başlayınca yazın, aranır iki damla da olsa yağan yağmur. Bekle, belki sadece kışın gelir, bazen de beklenmeyen dolu, hele olursa ceviz gibi, gitti kışın dopingi narenciye demektir.

Böyledir ülkemin dört bir köşesi, nerede ne zaman güneş, nerede ne zaman yağış vardır belli olmaz, ancak güzel bir çeşitlilik sunar konuklarına sürekli. İster kayak yap yaz ortasında, ister güneşlen kış ortasında. İster bozkırda dolaş kardan sonra bahar yağmurları ile gülümseyen binbir renk çiçekler arasında, ister tüm yıl yağışı ile yemyeşil Karadeniz ormanlarında. Burada hep çocukluğumdan anımsadığım “Kestane, Gürgen, Palamut, Altı yaprak, Üstü bulut” şarkısını söylerim öğrencilerime, gerçekten güzelliği ile ünlü yaprakdöken ağaçlar ile çam ve benzerleri koniferlerden oluşan karışık ormanları tanımlarken. Bilirsiniz orman yağış getirir denilir. Tersi de doğru. Yağış yoksa orman da yok. Kuzeybatı ve kuzeyden, güney ve güneydoğuya doğru ormanlarımız azalır ne yazık ki. Çünkü kendiliğinden yetişme sınırı dışına çıkar, hele keserseniz bilmeden, tekrar yerine gelmesi kuzeyden çok çok daha uzun yıllar, yüzyıllar ister. Kuzeyin de derdi kesilmektir, fındığa/çaya terketmektir belki, ancak geri dönüşümü daha kolaydır yağışı bulunduğunca.

Bulunca diyoruz artık ne yazık. Küreselleşme telaşında küresel ısınmayı unutmaya başladık. Isınıyor havamız, azalıyor sularımız. Bir taraftan buzullar eriyecek korkumuz, bir taraftan ya çöl olursak telaşımız. Hepsinin olasılığı yüksek ekolojik dengemizi bozarsak, hele savaşlara da son diyemezsek. Çöllerimiz var dünyada, içinden geçilen bir önceki yazımdaki yollarla. En güzel örneği Teksas, uçakla geçerken üzerinden altta yolda giden tek bir aracı gördüğümdeki duygularımı düşlerken. Orada bitkiler akıllı, dikenli su dolu gövdeleri ile direniyorlar ya insanlar? Bir de su olmazsa, arada bir yağacak iki damla ile nasıl yaşarlar, bugünkü bol sularla bile yetinemezken. İçilesi sularımızı yok ettik, kalan bazı kaynaklarımızı da, güneşte bıraktığımızda plastik içinde, ölüme davetiye çıkardığımız, pet şişelere doldurup satıyoruz. Sonra da erimesice şişeleri doğaya geri bırakıyoruz. Oysa yollarımız kenarlarında bile akan çeşmelerimiz nüfusumuza tertemiz su sağlardı bir zamanlar İstanbul’da bile anımsadığım. Şimdilerde yağışı ile ünlü Düzce’nin pek temiz tutamasak ta suyunu, İstanbul’a gönderiyoruz. Umarım küresel ısınma ile yağışı azalmaz da, hem Düzce’ye, hem de İstanbul’un iki yakasına suyumuz yeterli olur. Bir de doğasını turizm için kullanmak yerine, kirletici endüstriyi tercih etmezsek tabi. Düzce’de kar yağışı son yıllarda oldukça azaldı. Deprem döneminde (1999), prefabrik evimizin yarısına kadar yağan ve haftalarca kalkmayan kar yok artık. Gök gürültülü sağanak yağış yaz aylarında devam ediyorsa da, az önceki gibi, uzun süreli değil, sellere kapılınan yıllardaki (1997) kadar.

Böyle bir tanımlamayı neden yaptım. Peyzaj Mimarları için en önemli konulardan birisi iklim ve özellikle yağış, canlılarla çalışınca. Bitki ve insan birbirine benzer su isteyince. İkisi de boynunu büker dayanabildiği sürece. İnsan kendini anlar ama ya bitki, görmezseniz onu susadığında çok geçmeden kurur gider hele bir de kocaman yapraklıysa. Kap içindeyse erken yakaladığınızda, lıkır lıkır su içen gibi içirmelisiniz ki suyu, sona ermemişse ömrü, dönüversin aranıza yeniden, şaşırtarak sizi. Nasıl ki enkaz altında kalanlar yemek yemeseler de susuz kalmadıkça daha uzun yaşıyorlarsa, susuz kalınca böbreklerindeki hasardan geri dönemiyorlarsa, bitkilerde iyi gözlenmeleri gereken çaba isterler.

Sadece bitkiler değil konumuz. Çevremizde yağışla dengeli pek çok cansız elemanımız da var. Örneğin, karın buzun çok olduğu yerlerde kaygan zeminler, yağmurun çok olduğu yerlerde su geçirmez kaplamalar, güneşin yakıcı olduğu yerlerde sıcaklığı emen, yansıtan malzemeler, vb. seçimlerimizi etkileyen en önemli konulardan. Güneyde evlerin düz damı iyi geçirirse suyu, yatılası olur yaz ayı. Kuzeye doğru artar kiremitli beşik çatı, atmak için üzerinden kolayca karı. Bilirsen bu ayrımı, dış mekanda da ayırırsın ortamı. Nerede gölge gerek, nerede güneş ayrılmalı ki kullan dört mevsim çevreni.

Genellikle iyi düzenlenmemişse zemin, aşırı yağışlarda su bastırır her yeri. Yollarda oluşan çukurlar dolarsa su ile, düz sanan araçlar aks kırar farketmeden. Özellikle çocuk oyun alanları zemini herşeyden önemli. Suyu çok seven çocuklar, yüzmeye başlamadan almalıdır önlemi. Buna da güzel bir örneğim var. Bir anket yapmıştım Düzce’de göreve başladığımda (1994 aralık), “ne tür spor alanları istersiniz” sorusuna sıraladıklarımdan en çok yüzme havuzu sonucu çıkmıştı ve yağışı bol bir yer oluşu ile beni şaşırtmıştı. Ancak kent merkezinde bir büyük yapı yapılırken alttan çıkan (tabansuyu çok yüksek bir yer, kuyularca şanslı) çok miktarda suyun, asfalt yol üzerinde tuğlalarla çevrilip havuz yapıldığını ve çocukların yüzdüğünü görünce, hak verdim. Kirletilen derelerinde, ebeveynlerinin ki gibi yüzmekten vazgeçen gençler, havuz istiyor demek ki dedim. Şimdi birkaç tane var kentte ve birisi de üniversitemiz yerleşkesinde, hem de kapalı. Umarım şampiyonlarımız isimlerini duyurmaya başlarlar bu yıldan itibaren...

Yağmur, Dolu, Kar,
Sağanak, Ceviz/Fındık, Sulusepken,
Biraz toz, biraz asit, biraz buz,
Hepsi yağış türü değil mi?

Yağ yağ yağmur, tarlada çamur, teknede hamur,
Yağmur yağıyor, arap kızı camdan bakıyor,
Yağdır mevlam su...
Tekerlemelerimizden/şarkılarımızdan değil mi?

Buharlaşarak yağış sağlayan su yüzeylerimizden,
Bulutları çeken yemyeşil ormanlarımızdan,
Yağışı yavaş yavaş toprağa emdiren bitki örtümüzden,
Yoksun bırakmayın bizleri, bu küresel ısınma illetli dünyamızda.


Prof. Dr. Güniz AKINCI KESİM
17.07.2009

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 

 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.