MAVİ DÜŞLERİN ATAK OĞLU FOÇA
NEIN UNCLE , KARINCALAR….
Foça, ‘mavi düşlerin atak oğludur ve dünyaya denizden ulaşmanın öncüsüdür’ diyordu geçenlerde okuduğum bir kitapta. Tarih boyunca zeytiniyle üzümüyle adından söz ettirdi diye devam ediyordu.
Bu yazımı aslında daha önce yazacaktım ama araya hepimizi çok üzen bir o kadarda düşündüren sel felaketi girince hiçbir suçu olmayan o minicik bedenler yok olunca kalemimden başka satırlar dökülmüştü.
Foça’yı çok iyi bildiğim halde bu yaza kadar gitmek kısmet olmamıştı. Hakkında onca şey bildiğim beldeye bu sene oğlumla gittim. Çok sevdiğimiz aile dostlarımız ki Foça seyahatinde Oğlumun “nein uncle” olarak anılacak kocası ile onun dünya tatlısı karısı bu yaz Foça’da ev kiraladı ve planlarında burada devamlı oturmak var.
Foça bir tarih deryası, adım başı kalıntılar, daha girişteki kavşaktan başlıyor. Diğer yazlık mekanlar gibi beton yığınına dönmemiş zaten izinde verilmiyor, müthiş bir tarih yattığı için.
Tüm kazılar, gerekli ekipmanlar ve olanaklar ile meydana çıkarılsa eminim ki bu belde turizm sezonunda başta yabancı turistler olmak üzere pek çok yerli /yabancı misafiri ağırlayacaktır.
Salı günleri kurulan yerel pazar, tüm halka o günü özel kıldırıyor. Hani annelerin ev günleri olur ya. Salı gününü pazara ayırıyorsunuz özlemle buluşulan arkadaşlar gibi…
Fatih sultan Mehmet, 1455 de Foça’yı Osmanlı topraklarına katmış, iç kesimlerdeki düzlüklerde yer alan tarih zenginliği Osmanlı mezarlığıdır. En eski mezar taşının tarihi
Fatih’i göstermektedir. Günümüzde Askeri alan içinde kalan Şeytan Hamamını ancak kitaplardan okumaktayız.
Geçmişteki Foça’lılar elli kürekli gemileriyle açık denize çıkan yürekli denizcilermiş.
Taşın yurduda Foça derler, ister Rumlardan ister Türklerden kalmış olsun birçok taş ev var Foça’da.
Ara sokaklarında yürüdükçe bu taş evlere rastladım her birinde kimbilir ne hayatlar geçti, neler yaşandı diye düşünmeden duramadım. Çok güzellerdi hepsi önlerinde durup uzunuzun seyredesi geliyor insanın.
Arkadaşlarımın seçtikleri eski taş ev olmasa da kocaman bahçe içinde zeytin ağaçları ile çevrelenmiş pembe bir evdi o kadar konforlu ama sade, o kadar kocaman ama sevgi dolu sıcacık. Oğlumla çok erken uyanıp hemen aşağı iniyor ve kendimizi bahçeye atıyorduk. Sabah erken saatlerde deniz sakin sessiz kıpırtısız oluyor, seyretmesi insana huzur veriyor. Ben bahçede bambu rahat minderli koltuklarda elime taze demlenmiş çayımı alıyor, oğlum ise krikkırak ( bizim bildiğimiz adıyla çubuk kraker) alarak koşup bahçenin ortasına gidiyor bir şeyler yapıyor daha sonra mutlu şekilde yanıma dönüyor kahvaltısını ( mama ) istiyordu. Bu kaç gün boyunca sürdü meraklandım onu bu kadar mutlu eden her sabah görev edindiği ne diye.?
Gördüğüm olay süperdi bir karınca kolonisine oğlum yemek taşıyordu onlarda onu beklercesine her sabah verilen kırıntıları olduğunca seri şekilde evlerine taşımak için koşturuyorlardı. Bazen ayaklarımızın üstünden geçip gidiyorlar, oğlum o anlarda hiç kıpırdamıyor ve geçmelerini izliyor bana ‘anne beni öpüyorlar’ diyordu.
O’na baktım, karıncalara baktım, onların çalışkan hallerine. Oğlumun muhteşem hayal gücüne ve daha 2 yaşında olmasına rağmen nelerle uğraştığına ve mutlu olduğuna.
Hepimizin içindeki çocuğu dışarı çıkarması gerektiğini bir kez daha düşündüm, evren bize muhteşem hoşgörü, iyi niyet ve pozitif anlar sunarken biz hep yaşamı kabusa çevirme telaşı içindeyiz. Halbuki mutluluk ne kadar basit şeylerin içinde gizli.
Gülümseyen insanlar, kıyıda ağları ile uğraşan balıkçılar, tezgahlarını gülerek açan esnaf, mis gibi ama soğuk sayılabilecek sularında yüzmek, teknenizle denize açılmak , balık tutmak kısacası günü güzellemek için çok fırsat var Foça’da..
Orada uzun zamandır yaşayanlar diyorlar ki; bir kara taş varmış nerede olduğu bilinmeyen bu kara taşa basanlar, ilk kez gelmiş bile olsalar bir daha buradan ayrılamazlarmış. Güzel bir inanış belki bende bastım bilinmez????
Hayat anlardan ibaret, o anları ve anlardaki yaşananlara dikkat edin de
Perrin GÖKDEMİR ÜLKER 11.10.2009
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|