DOMUZ AŞISI VE KÜRESEL TEMİZLİK
Domuz aşısı üstüne yazılar birbiri üzerine yağmaya başladı. Bu konuda önceki yazıma ek olacak birçok yazı geldi elime.
Domuz aşısının içinde domuz kanı da varmış. Bunu okuduğumda şaşırdım, sanki birisi benim “domuz” sözcüğünü dil ağacımıza aşıladıklarından söz ettiğimi duymuş. “Haramla tedavi olmaz” hadisinden habersiz Diyanet İşleri Başkanlığı, hacı adaylarına domuz aşısı yapıyor. Kansorejen maddesini, kısırlaştırıcı etkisini, diğer yan tesirlerini geçtik, dinimizce de haram…
Daha önceki kuş gribi aşısından Donald Rumsfeld (ABD’de 3. etkili adam) Yahudi asıllı Amerikalı iyi para kırmıştı. Şimdiki aşıların sahipleri de Siyonist Yahudi Amerikalılar. Bizim başbakanımız da İsrail’e “Van Minüt” diyormuş gibi görünmeye devam ediyor…
Bu arada öğrendim ki, eskiden Ankara’nın Hatip Çayı üzerinde Saimekadın semtinde Domuz Deresi diye bir yer varmış. Tıpkı Rize’de Domuzkıran uçurumundaki gibi, orada da domuzlar telef edilirmiş.
Domuz, suda yüzemeyen tek hayvandır, başını diğerleri gibi yukarı kaldıramaz, boğulur. O nedenle de pis hayvandır. Ayrıca, tarım toplumlarının düşmanıdır; ekilen tohumları daha yeşermeden burnuyla eşeler yer bitirir. Bereketin düşmanıdır, onun için Antik toplumlarda ve Oğuzlarda domuz haramdı, telef edilirdi.
Yahudiler de domuz eti yemezler. Şimdiki Siyonist Yahudilerin ataları olan Cenevizli korsan tayfası, yani Haramiler, domuzları telef etmek yerine köle askerlerine yedirirdi. Hıristiyanlığın yayılmasında kullanılan askerler de böyle köle askerlerdi. Bugün de mantık aynıdır.
Eski Anadolu’da Şaman Oğuz kültürü, Rize yaylalarında yazılmış olan Lokman Hekim kitabındaki gibi sağlık şifa dağıtırken, “Bedridederuhu” (Mitridatekom) diye panzehir yaparken, domuz eti yiyen Hıristiyan Avrupa salgın hastalıklardan kırılırdı.
Yazımın devamına, domuz aşısını başka bir açıdan ele alan Bertan Onaran’ın artık Cumhuriyet gazetesinde okuyamadığımız yazısını alıyorum:
“KÜRESEL TEMİZLİK”
Naziler dillerden düşmeyen toplama kamplarında binlerce Yahudi’yi, Çingeneyi, Macarı, şunu bunu gaz odalarında diri diri öldürmüştü; yeryüzüne demokrasinin bayrağı olarak gönderilmiş ABD’nin öncülüğünde bu insanlık suçunu işleyenlerden yakalanabilenler örnek cezalara çarptırıldı.
Sonra devran da, anamalcı teker de döndü, Amerika’nın, İsrail’in, daha doğrusu CFR’de toplanmış keferelerin dışındaki bütün insanlar böcek sayıldığından, bu zararlı yaratıkları toptan yok etmek üzere çok daha etkili bir yol arattı Monsanto adındaki iblis kuruluş – hem de, çalışanların kökenlerini ayrıntılı bilmiyorum, ama büyük olasılıkla içlerinde Türk uzmanların da bulunduğu okutulmuş yetenekli dünya çocuklarına.
Buldukları çözüm şimdiye kadarkilerin en etkilisi, en ucuzu, en iyilik dolusu: sözümona gittikçe artan insanlara daha hızlı besin sağlayacaklar.
Oysa işin aslı öyle değil; türeyim gözeleriyle (genleriyle) oynanmış bu tohumlar kendilerini Tanrı yerine koyarak seçip ayırdıkları küçük azınlığın dışında bütün insanları yeryüzünden usul usul silecek nitelikte: tek bir kez ürün veriyor; verdiği ürünler, milyonlarca yılda, sayısız sınama deneme sonucu oluşmuş temel yapıları altüst ediyor; insanı besliyorum derken gizli, onulmaz hastalıklara yakalatıyor. Kısacası bugüne dek yürürlüğe konmuş bütün kimyasal, dirimsel (biyolojik) silahlardan daha etkili.
AB’ye giriyorsunuz, uyum yasaları, kendinize çekidüzen verin, biraz daha uygarlaşın falan diyerek Türk tarımını da, işleyimini (sanayisini) de çökerten gözü dönmüş anamalcılar, 1900’lerin başında silahla yapamadıkları Anadolu’yu Türklerden temizleme işini tohumlara yaptırmak üzere, TBMM’deki Tarım Yarkurulu üyelerini Amerika’ya çağırıyor Nisan’da; doğal olarak içlerinde meclisteki üç partiden, AKP’li, CHP’li, MHP’li üyeler var; gidip bir hafta paşalar gibi ağarlanıyor, yiyip içip geziyorlar. Dönüyorlar; şimdi artık yaygın biçimde uyguladıkları yöntemle, hiç ağızlarını açmıyor, yurttaşlarına en küçük bir bilgi vermiyorlar. Ama bir de bakıyorsunuz, TBMM, Ekim’de yasa önerisi olarak gündeme getirip üzerinde tartışma açmanın sakıncalarını yok etmek üzere, bir yönergelik olarak kabul ediveriyor.
Bu Tarım Yarkurulu üyeleri bütün topraklarımıza serpilecek bu tohumlardan elde edilecek ürünleri yemeyecek mi? Çocuklarına, eşlerine, yakınlarını yedirmeyecek mi? Yoksa onlara İsrail’den, Amerika’dan paketler içinde, 365 gün doğal besinler mi gelecek?
Aynı soru ülkenin okutulmuş sivil-asker bütün çocukları, yargıçlar, savcılar, öğretim üyeleri, yazarlar, gazeteciler, mimarlar, mühendisler, orgeneraller, iş adamlarıyla kadınları için de geçerli; hepimiz kıvrana kıvrana ölürken siz de İsrail’den, Amerika’dan gelecek özel paketlerle mi yaşayacaksınız?
Hiç olmayacakmış gibi görünen şey oldu, Amerikalı bir tutumbilim (iktisat) profesörü, geçen gün, yarattığınız köpük (sanal dolarlar) gittikçe büyüyor; bu köpük balonu patlayınca neler olacağını aklınıza bile getiremezsiniz! dedi.
Onun için Küresel Harakiri’dir bu diye bağırıp duruyorum.
Üstelik, dünyamızı kirlenmekten kurtarmanın, insanlar da içinde bütün canlıları evrenin temel yasa ve kurallarına göre besleyip yaşatmanın yolunu 11 milyonluk küçücük bir ülke buldu, gözümüzün önünde sürdürüyor: Küba.
Parayla gittikçe daha çok para kazanma çılgınlığından vazgeçip çevreyi zehirlemeyen enerjiler, ürünler arayıp buluyor; 500 yıllık amansız sömürünün ardından sevinç içinde, ışıl ışıl yaşıyorlar, hem de Devrimleri’yle yaşıt amansız acımasız kuşatmaya karşın.
Yaş ortalamaları şımarık ABD’ninkine eşit; bulup insan kardeşlerine armağan ettikleri bir dizi aşıya geçende akciğer kanserine karşı uygulanacak aşıyı da eklediler.
Bu yazıyı güzelim çiftçi, emekçi kardeşlerim göremez, okuyamaz; peki siz okutulmuş sivil-asker halk çocukları, iki günlük sanal rahatlık, üç kuruş uğruna göz göre göre hem kendi karnınızı, hem bizimkini deşecek misiniz?
bertanonaran@hotmail.com
Mahiye MORGÜL 5.11.2009
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|