Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

5 HAZİRAN 2010 DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ KUTLU OLSUN…

Tüm dünyada kutlanan 5 Haziran günü ve çevre haftasının önemi anlaşılamıyorsa da, her bir günlük ya da haftalık kutlamalar gibi değerlendiriliyor.

Çevre denilince akla hemen kirlilik ve özellikle kentlerde çöpler geliyor ki, kentlerde bugünün anısına yapılan en belirgin etkinlik öğrencilere çöp toplatmak... Oysa çevre, kirletilmemesi öğrenilmiş ya da öğretilmiş çevre olmalı değil mi? Nasıl bir kirlilik tabi öncelikle sorulması gereken. Çöp ya da atıklar gözle görülebilenler... Ya görülemeyen ya da sadece çeşitli olumsuzluklarla hissedilen kirlilikler neler?

Doğa, kır ve kent kirlilikleri sırasına göre azdan çoğa doğru etkileniyor. Peki neden/ne ile/nasıl? Doğadaki en önemli kirlenme artık ya da atıklardansa, kır ya da kent gelişmelerinden kaynaklanan yani insanların yaşam ortamları ile oluşturdukları ama dozunu hiçbir zaman ayarlayamadığı ya da harcamalarda yer alması güç konu. Evsel atık kanalizasyona ve oradan akarsularla denizlere giderken katılan endüstriyel atıklar filtresizse ne yapar? Evsel artıklar yani çöpler yine bunlarla karışınca bir de hastanelerinki eklenince?...

Hele bir de doğaya doğrudan atılıyor ve düzensiz depolanıyorsa ne olacak? Yurtdışında çok yer çözmüşse de, burada hala dedelerden gelen yöntem gündemde, at doğaya erir gider! O eskidendi! zira plastik ya da yapay yani doğaya geri dönmesi çok ama çok yıllar alan malzemeler geleli dünyaya kolay değil bu. Birikenler ne olacak o zaman? Artıklardan yeniden kazanım sağlanmadıkça dünya boğulacak, tabi bizlerde. Bunlar bilinenler. Bir de bacalardan çıkanlar var ki solunası havayı giderek bozan. Fosil yakıt, odun, kömür derken doğal gaz geldi çok yere ama tam olarak kullanılamamakta ve pahalı olunca kalitesi düşükler de dahil eski yakıtlar kullanılmakta! Fabrikalarda da aynı, hele filtresiz bacalarda neler oluyorsa?!

Ayrıca enerji için gereken kaynaklar tükenmeye başlayınca yenileri devreye sokulmak istenmekte. Nükleer santraller için yer aranmakta ki, insanlığı ve çevresini yok edecek güçte. Su, hava, toprak kirleniyor derken ya görsel kirlilikler ve sosyal, kültürel, psikolojik, vb. kirlilikler... Giderek zihinsel kirlilikler diyeceğim insan bozunumları da artmaya başlayan 21.yüzyılda. Diğer gözle görülen kirlilikleri henüz çözememişken, buna eklenen bu kirliliklerse bunun da çözümünü daha da geciktirecek ki, vay geleceğimize?

Bunların çevre gününde konuşulması, tartışılması beklentim sürerken baktım yine çöpler gündemde... Olsun, kutlansın yılda bir kez de olsa hatırlansın denecek biliyorum. Ancak hala düzenli çöp toplamayı öğrenemediğimizden, toplasak da doğaya attığımızda yine bize dönecek bu artıkları öncelikle her kentimizde ya da yerleşimimizde ayrı ayrı toplamayı hızla geliştirmeli, ayrı toplansa da genel toplamada birleşmesine seyirci kalmamalıyız. Günde hane başına en az bir poşet çöp çıktığı ve bunun nüfusla oranına bakıldığında sonuç ürkütücü, hele de çıkanların yok edilemez ambalajlı oldukları da düşünülünce...

Yemeyelim, içmeyelim mi diyeceğiz ama ileride yiyemez, içemez olmamak için evet demek istiyorum. Tabi ki yiyip, içeceğiz dünyada en güzel zevkimiz ama bizler kadar doğanın da sağlıklı kalması önemli... Çevre Gününün kapsamına en uygun düzeyde kutlanması, yılın her gününün tüm özel günler kadar anlamlı olması dileklerimle...

Dağlarımızın çöp dağlarına dönüşmediği,
Sularımızın hala içilebilir temizlikte kalabildiği,
Topraklarımızdan beslenebildiğimiz,
Havamızı düşünmeden soluduğumuz,
Ormanlarımızın görselliğini yitirmediğimiz,
Kuşlarımızın neşe ile ötüşlerini işitebildiğimiz,
Yapraklarımızın solunumunu hissettiğimiz,
Balıklarımızı, yosunlarımızı bulabildiğimiz,
Ete, süte, yumurtaya hasret kalmadığımız,
Konuşabildiğimiz, öfkemizi yenebildiğimiz,
Kırgınlıkları affedebildiğimiz,
Haksızlıkları kabullenmediğimiz,
Yalan olmayan bir dünya için...


Prof. Dr. Güniz AKINCI KESİM
4.06.2010

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 



 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.