OSMANLIDAN KALMA AV KÖŞKÜ
İstanbul’a kol kanat germiş sıcak, güne basmadan erkenden geçen cumartesi Osmanlı döneminden kalan bir av köşkünün korusunda brunch’a gittik çok sevdiğim iki arkadaşım ve çocuklarımız.
Bizi karşılayan ve bahçeye açılan kapının heybeti ile o tarihlere dönmemek imkansızdı. Ucu bucağı görünmeyen orman içinde belli ki restore edilmiş ama olağanca heybeti ile o dönemin sırlarını, anılarını, yaşanmışlıklarını saklayan av köşkü. Köşk kullanıma açık değildi, bahçenin bir bölümünde oluşturulmuş mekan brunch ve diğer aktiviteler için ayrılmıştı.
Bir hayli kalabalıktı herkes gününe değer katmak, keyif çıkarmak günlük koşuşturmasından arınmak için gelmişti belli ki. Kimi eşofmanları içinde, kimi şortları ile ellerinde gazeteler masalarında nefis omletler, kahvaltı tabakları.
Biz üç anne ve tatlı hayat enerjilerimiz ile birlikte güzel bir masaya yerleştik. İnsan, yanında rahat ettiği doğal, olabildiği kişilerle ne kadar keyifli oluyor. Kendi oluyor. Yapmacık tavırlardan, bir şeyleri ispatlamak için kasılmaktan kendi olamayan insanlardan uzak. Çok uzun zamandır böyle mutlu oluyorum. İstanbul’da yaşamayı şehir hayatını çok seviyorum ama bu şehrin karmaşasında doğal insanlarla vakit geçirmekte sanki bir kasabada minik çevrede yaşarcasına tat katıyor hayatıma.
Bazı tesadüflerin aslında rastlantı olmadığa inanırım o bir nedendir bence. İşte şimdilerde yanında keyif bulduğum enerjime enerji kattığına inandığım, aslında fırlama denecek kadar özgür ruhlu ama inanılmaz esaslı anne olan arkadaşımla birbirimizi tanımazken tam 22 gün arayla aynı sene aynı ay doğum yaptık ve Kanka olan oğullarımız bizi birbirimize dost yaptı. Diğer arkadaşımı tanımlamak gerekse hani derler ya yüreği yüzünde, samimi, dost, her an her yerde, üşenirim ben dediği işleri bile tatlı esprilerle anlatan, insanları olduğu gibi gören böyle mutlu olduğunu söyleyen dünya güzeli bir prensese sahip esaslı anne. Çocukla çocuk, yaşlı ile yaşlı olabilen ve içindeki çocuğu öldürmeyen ‘istop’ oyununda tüm hünerlerini gösteren künefe… ( o bu tatlıyı hafif tatlı diye çok seviyor)
Masamıza yerleştik, çocuklara özel siparişlerimizi verdik, arkadaşım birine el salladı eski ortağım dedi, zarif tatlı bir kadın da ona cevap verdi. Ve arkasından balyoz etkisi yapan hikaye geldi , gözümdeki yaşlara engel olamıyordum.
Son günlerini yaşadığını, doktorların bu ay sonuna kadar her şeyi bekleyin dediği ağabeyini, temiz havada belkide son olabilecek bir kahvaltıya getirmişti. Kalakaldık hepimiz, o ağabeye günü ıskalamamak için çabalayan insana bakakaldım. Yürümekte zorlanıyordu ama masasına ulaşmak için ne büyük gayret gösteriyordu.
O kadının, bu hikaye ile de kalmayan hayatını kabusa çeviren, destek olmak yerine köstek olmuş egoist kocasının da boşanıp gitmesini dinledim ardından, boşandığı için anneye kızan delikanlıyı dinledim. En önemlisi de hayatının sonunu yaşayan ama yinede bir şeyler daha yaşamak için çabalayan ağabeyi gözledim.
Şükretmek gerek diye haykırdım içimden şükretmek. Yaşadığımız koşuşturma içinde unuttuğumuz en önemli şey güne şükretmek.
Kızdım, hep de kızmışımdır zaten minicik şeyleri hayatın bunalımı gibi sunan kişilere.
Halk dilinde vardır ‘Allahın sopasını yememiş’ derler aynen öyle işte..
Hayatta hep mutsuz dolaşanlardan, en büyük dertleri yazı hangi plajda geçirmek olan, hangi bikinilerle nerelerde gözükmesi gerektiği hesaplayanlardan. Ne moda ne demode diye gününü çok yoğun geçirenlerden!!!, muhtaç birine yardım edebilecek durumdayken onca parayı bir gecede yiyenlerden. Tadı tuzu yerinde olan evlerinde huzursuzluk çıkarıp eşini bunaltan kadın ya da erkeklerden. Bardağın hep boş tarafını gören mutsuzluğu kendine yaşam edinmişlerden. Parasına para katmak için insanlığını unutmuş, yaşamayı unutmuş insanlardan nefret ettim.
Dünyanın savaş haline de kızıyorum, hiç uğruna şehit düşen askerlerimize o pırıl pırıl gençlere, pisipisine can verilen trafik kazalarına….Barış diliyorum akıl diliyorum.
Hayatı ıskalamamak gerek, herkes fani bu dünyada, var gücümüzle iyi yaşamak ama iyi yaşamaya çalışırken manevi değerlerden kopmamak gerek.
Manevi hazlar çok önemli, evrenin gücüne inanmak, içsel sesimizi dinleyerek hayatla barışık olmak bunları başaran insanlar var çevremde.
Kendinle barışık olan insanlara hayat gülümser, gülümsemenin anlamı içinde bulunduğu durumu fark etmiş ve ayakta kalmak için savaşacaktır demektir.
Hayatı ıskalamayın ama insanca kendinizi severek yaşayın. Sevdiğiniz dostlarla bir çardak altında yenen pizzanın lezzeti, Sorti’de geçen gecenin lüksüne sahip değilse bile alınan paha biçilmez haz birçok lükse bedel olabilir.
Her şeyin tadını çıkararak yaşayın elinizdeki değerleri, olanakları içinize sindirerek yaşayın bir arkadaşım St. Tropez’ de, bir arkadaşım Assos’ da. biri Bodrum’da diğeri Foça’da tatilinin keyfini sürüyor. Kimide şehirde işinde koşup duruyor ama hepside kendiyle barışık yaşıyor. Kim nerde olursa, seçenekleri ne olursa olsun kendiyle barışık oldu mu samanlık seyran olur. Açılmayacak kapı yoktur, açmasını bilene görmesini bilene.
Temmuz Aslan burcuna geçiştir, Ağustos devam eder. Aslan burcu benim için çok değerlidir 24 temmuz çok özeldir.. Heyyy Aslan burçları nice mutlu yaşlar şimdiden.
Sevgiyle kalın.
Perrin GÖKDEMİR ÜLKER 29.06.2010
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|