LAZCA’DA ‘VİDİ VİSİ VİNİ’: GELDİM GÖRDÜM YENDİM!
Jul Sezar’ın MÖ.47’de Zile’de yazdığı kaya yazısında okunan “geldim, gördüm, yendim” sözcükleri, Hopa Lazcası ve Türkçe kökenli çıkıyor.
“Jul”, Lazca erkeğe sesleniştir; Ğuli, Oğuli, Gul, Kul.
“Vidi”; Lazca, “geldi”. Kom-o-fiti; gel!
“Visi”; Lazca Ma Pisi, “gördüm”.
Sözcük İngilizceye “visi-on”, AN çoğul ekiyle girmiştir. Tele-vision’un isim anasıdır. “Gören”, “Görüş” gibi, anlamlarıyla dilimize yeniden girmiş haldedir. Bizden gidip bize yabancılaşarak dönen sözcüklere örnektir.
Me-Pisi ile kedi/pisi bağlantısı kurulabilir. Bundan kedinin gece gören keskin gözlerini anlamak mümkündür. Halen “Gel pisi pisi” diyerek kedi severiz. “Füze” adına da kaynak olmalıdır.
İyi gören olmak bir meziyet olmalıdır ki, kız adı olarak Mefuze (ninem Mefuze Finci), hatta çok yönlü görüş sahibi olan anlamında Mebus (Mepusi), aynı kökene işaret etmektedir.
Lazca VİCE (Findugli/Pan-si-Oğuli) adında “visi” yi görebiliriz. İhtimaldir buraya Güneşin Gözü anlamında VİSE denilmiştir. Yine ihtimaldir buradan keskin gözlü nişancılar, Bise/Bacı/Boco ve erkekler çıkmıştır.
Vini; Vin/Pin/Fin/Pan/Fen; kazanmak (Vinning) sözcüğünün kökeni olup İngilizceye girmiştir.
“Fen”, başarmak, planlayarak kazanmak. Türkçe’de vardır. “Ali’nin fen’di, Veli’yi yendi”de olduğu gibi. “Kazanmak” üzere birisine yapılan planı, dolaylı anlatırken “Fan fini fin fon...” demek gibi.
Lazca’nın Sümer - Hitit dili olduğu ve Latince’nin kökeni olduğu üzerine işaretler giderek çoğalmaktadır.
Lazca, Didi Nana (Ulu-Anne Kibele) adında ve Arhave’nin eski Nao Didi adında bulunan DİDİ sözcüğüne Ege sahilinde DİDİ’MA (Me-Duzi) ören yerinde rastlıyoruz. Dudi, dadi, dodi, dede, dati, duzi, tizi, sisi, titi gibi ses dönüşümleriyle saygınlık isimleri buradan türetilmiş olmalıdır.
Didim’in ana özelliği MEDUSİ heykelleridir. Orada ulu atalarımızın yılan zehirini çıkartıp ondan panzehir yaptıklarını tahmin edebiliriz. Yılan, hem dost hem düşmandır!
Didi-Ma ile Ma-Dudi, Medusi aynı sözcüktür. Lazca okursak,” Benim Didim” olur!
Selçuk Müzesini 2010 ziyaretimde, hediyelik eşyalar üzerindeki antik yazıları bozarak, örneğin Σ F Σ S yazdıklarını gördüm. Ankara'ya döndükten sonra Remzi Kazmaz’ın özel bastırdığı DİDYMA dergisine yeniden baktım, kapağında aynı yanlışı gördüm. Kendisi farkında olmayabilir diye, bir mektup gönderdim:
“Derginizin kapağında, KEHANETLER ÜLKESİ, diye okumamız beklenen yazıda bütün E harfleri, antik Z (Σ, Sigma) ile K Σ H A N Σ T L Σ R Ü L K Σ S İ yazılmıştır.
Eskiden, büyük harf Z'yi ortadan çizikli yazardık. (7 rakamını da.) El yazısı Z'yi küçük harf yazarken de, aşağıya çektiğimiz bir kuyruğu vardı. Ona benzeyen bir harftir antik Z harfi.
Bence Cumhuriyetin ilk yıllarında eski Anadolu harflerimize daha yakın idik. Daktilo gibi teknolojiyi batıdan aldıkça kaybettik harf şekillerimizi.
E harfi yerine Σ yazmak, antik sözcükleri, okunaksızlaştırarak (postmodernitenin hain tuzaklarındandır) tarihin çöplüğüne atmaktır.
Antik Z harfi, ZİK-ZAKLI bir Z dir. Temel harftir. Bir şeyin İZ'ini tasvir eder. Suyun İZİ gibi, ışığın gölgesi gibi. İZ sözcüğünün altında işte tam da bu kavramla örtüşen Z şekli vardır. Asla E değildir.
Dergi bastırırken dizgici tarafından tuzağa çekiliyoruz”.
Lazca ve Sümerce ME/MA = Ben demek, Dayı ise “Dodi” demektir. Harfleri yanlış yazarsak, bir anlam kaybı da antik yerel sözcüklerimize gelir. O zaman, bugün çözebildiğimiz sözcükler hiç anlaşılmaz hale gelir. DİDİ-UMA; DEDEM, AZİZİM, Lazca DAYIM, Zazaca EMİCEM olmaktan uzaklaşır.
ME-DİDİ; MEDUZİ, işte o bizim ata kültürümüzdür. Hilal üzerinde resmedilmesi Kafkas Ay Tanrılı, Eyzi/Oğuz kökenini gösterir.
Yılanın zehrinden kendilerine PANZEHİR, düşmana ise zehir yapan Me-Dusi atalarımız burada yaşamışlardı. Onlar kehanet uydurmaz, Güneşi incelerdi, Şaman inanışlıydı, yer-gök-su üzerinde araştırma yaparlardı.
Lazca ile Sümercenin aynı dil olduğu üzerine bulgularımız giderek çoğalmaktadır. Latin dili keza Etrüsk olmakla Doğu Karadeniz kökenlidir.
Mahiye MORGÜL 8.08.2010
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|