‘KOYU YALANLAR CADDESİ’
12 Eylül’ün ardından bazı sorular, endişe ve hayal kırıklığı, bir süre beni de takip etti. İnsanlar referandum sonuçlarını tartışırken “şimdi ne(ler) olacak?” sorusu ve aslında bilinen cevabını göstermekte gecikmedi. Bununla beraber hemen arkasından gelişen ve sanat dünyasını üzen o -malum olay- gerçekleşti. Tophane sosyokültürel açıdan bakıldığında 1960–1970 ortası “Eski İstanbul” kimliğini çoktan geride bırakmış, aldığı göç ile farklı bir yere farklı çehreye bürünmüş, bir semt. Bu değişim tabi ki çevresindeki semtler ile arasındaki kültürel uçurumu arttırmıştır. Tophane tarihsel geçmişinin mozaiklerine bakıldığında romanlarda, şiirlerde geçen meşhur Rum kıraathanesi (Apostol’un yeri), tavernalar, dünyanın en iyi zeybetiko ve rebetiko dansçısı Vasil Vasilidis, burada doğan diğer ünlü sanatçılar artık birer şehir efsanesi oldular, maalesef…
Tophane semtine yerleşen “güncel sanat” aslında bana bir umut vermişti ilk yıllarında hem sanatsal açıdan hem de bulunduğu semte ve sanat ortamına faklı bir bakış açısı, farklı bir doku kazandıracağını düşünüyordum. Tophane’nin şimdiki yaşam alanı aldığı nefes ve geçmişi farklıydı, ama biz sanatçılar ilk sancıları, ilk yaraları alanlarız ve bulunduğumuz yerlerde direnip, doğru bildiğimizi topluma göstermeliyiz. Tanıdığım birçok sanatçı büyüğüm İstanbul’un ailelerin oturmadığı belki de ahlak seviyesi tartışılacak semtlerinde atölye sahibi oldular. Bu semtlerin gelişimi içinde bir iz olarak ta kaldılar. Boğazkesen’de ki galerilerin varlığı ile birlikte İstanbul’un farklı bir konumu seçilmiş oldu ve bu da beylik yerlerden başka bir noktaya taşıdı güncel sanatı. Sunum alanları sağlıklı, yelpazesinde oldukça iyi sergilere bu galeriler ev sahipliği yaptılar, yapacaklar. Yaşanan olaylar çok üzücü, kuşkusuz, bilinenden daha korkunç olduğuna dair olayı bizzat yaşamış kişilerden e postalar aldım, gözle görünen manzara düşündüğünüzden daha karanlık. Bu çatışmanın sebebi ise en sonunda mahallenin bir “varlık oluşumuna” yaşam hakkı tanımak istememesi gibi beliriyor. Bir töre cinayeti sezgisi gelişiyor, mahalle baskısı büyüyor. Aslında bakıldığında “rant kavgası” meselesi işin yumuşatılmış haline dönüşüyor. Bir de ahlaksalsızlık içinde bulunanlara -haddini bildirme sopası- mevcut. Bu rantı tetikleyecek bir otel ya da market olsa bu yine saldırılar gerçekleşir miydi? Tophanenin yüksek kiralara kavuşmasında “ilk kurşunu” galericiler mi attı?
Evet, bir yaz tatili dönüşü güzel dileklerle yazılarıma ara verirken, bu girişle başladığım için üzülüyorum. Fakat hayat ve sanat devam ediyor ve sanat bu yaşananlardan da ilham alıyor.
Tuncay Takmaz 3 Kasım'da yeni sergisini Ihlamour Sanat Galerisi'nde açıyor. Henüz serginin adını kimse duymadı.. İlk benden duyun istedim: "Koyu Yalanlar Caddesi". Geçtiğimiz hafta sonu Prof. Dr. Kaya Özsezgin’le beraber Takmaz'ın atölyesindeydik, serginin neredeyse tamamını bir ön izleme yapma fırsatı buldum. Bu ziyaret sırasında sohbet Tophane'ki olaya geldi. Tabii Kaya hocamızda fikirlerini paylaştı. Tuncay Takmaz da Kaya hocamızda muallakta olan şeyler konusunda hem fikirdi. Tuncay saldırıyı yapan kişilerin daha sonra yaptıkları "basın açıklaması"nın çok iddialı olduğunu, profesyonelce yazıldığını söyledi..Sanki saldırıdan önce söyleyecekleri sözler hazır gibiydi ! Bundan sonra neler olacak sorusunu ilerleyen günlerde daha net cevaplayacağız!
Bu tatil döneminde de çok güzel sergiler, konserler ve etkinliklere katıldım. Sakıp Sabancı Müzesindeki “Efsane İstanbul” u gezmeye değer bir sergiydi. 8000 yıllık tarihi ile karşılaşmak İstanbul kadar güzeldi.
Evet gerçekten bir Festival havasıyla gezdiğim, Japon Medya Sanatları Festivalini. Güncel sanat işlerinin felsefik boyutundan çok, bence tasarı, yaratıcılık gibi konular öne gelmiş. Genel olarak bakıldığında da sergi -medya sanatları alanında mükemmelliğe ulaşmış yapıtları bir araya getirerek yeni fırsatlar yaratmak, süreci ve yaratıcılığı desteklemek ve esin vermek.- olarak tanıtılmış. Süper Mario, çocukluğumuzun çizgi filmlerinin story boardları gerçekten çok çekiciydi. Teknik özellikleri, müthiş donanımlı objelerle seyirciye sunmuşlar. Sergi müzenin üst katlarından başlıyor. Merdivenlerden inerken “Kaplumbağa Terbiyecisi” ni gördüm, biraz sinirliydi sanırım, arkasını döndü bana. 3 Ekime kadar bence izleyin.
Antalya Altın Portakal film Festivali 9–14 Ekim 2010 tarihleri arasında gerçekleşecek. Çok sancılı zamanlar geçirse de yıllardır ülkemizin aralıksız devam eden tek ve en önemli sinema festivali. Bu yıl 47. si gerçekleşiyor, Balkanların Fellini’si Emir Kusturica’da katılması beklenen davetliler arasındaymış.
Film ekimi mevsimi başlıyor 8–14 Ekim tarihleri arasında Emek sinemasının yokluğunda Atlas ve Beyoğlu sinemalarında da film ve iki sinema da toplam 4 salonda seyircisiyle bir hafta boyunca buluşacak.
Hülya Küpçüoğlu’nun “Sadece benim olacaksın” sergisi izlenmeye değerdi. Galeri Artist Çukurcuma da gerçekleşen sergide üç boyutlu çalışmaları da görmek mümkündü, Sanatçı kendisiyle yapılan röportajda sergisi ile şu açıklamayı yapmış; “Biliyorsunuz dünya sanatında pop-art önemli akımlardan biri. Türk resim sanatına baktığımızda da bu anlamda çalışan çeşitli sanatçılar var. Ben de bu uzantıda kendi içinde yetiştiğim, etkilendiğim bize ait olan popüler kültürden yola çıkarak zaten son 2 yıldır çalışmalar yapmaktaydım. Bana göre topluma mal olmuş bu sanatçılardan veya içinde yaşadıkları popüler kültürden ressamların etkilenmemesi ve çalışmalarında yer vermemesi neredeyse imkansız gibi…”
Ve okullar açıldı. Tüm öğrencilerimize ve eğitimcilerimize geçte olsa sağlıklı, huzurlu ve verimli, iyi bir eğitim, öğretim yılı diliyorum. Ülkemizin eğitimli insanlara ihtiyacı var, çağdaş, araştıran, sorgulayan ve üreten.
Tiyatro sezonu açılıyor, şimdiden iyi seyirler diliyorum.
Umudumuzu yitirmeyelim, daha saygılı yaşamayı, aydınlık günleri hak ediyoruz, o günler de de bir arada olmak dileğiyle. Sonbahar güzel başlasada (!) kalan günlerinde mutlu, sağlıklı ve huzurlu olmasını diliyorum. Sanatla kalın
Nebahat KARYAĞDI 28.09.2010
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|