Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

SEPET SEPET YUMURTA……

SAKIN BENİ UNUTMA….

Çocukluğumda hatıra defterleri vardı. Anılar yazdırırdık içine. Cicili bicili süslü defterlerdi bunlar, bende çok iyi hatırlıyorum değerliydi benim için. Şimdi ona baktığımda duygulanıyorum, içinde şuan hayatta olmayan veya bir daha göremediğim birçok insanın el yazısını, resmini barındıran adı üstünde ‘Anı defteri’.
Bu defterlerin içinde de özlü sözler, mini maniler çoğunlukla yer alırdı.
Nede tatlı nede komik olurlardı. Onlardan biriydi işte hemen aklıma gelen;
Sepet sepet Yumurta sakın beni unutma.

Oysa unutulmaya yüz tutmuş veya çoktan unutulmuş ne çok değerlerimiz var düşünürseniz. Asıl olan sevgiyi unutmaya başladık en acısı.

Yine o dönemlere ait anket defterleri vardı, kendi tasarımlarımızla hazırladığımız ilginç çekici hale getirdiğimiz defterler. Önem taşırdı, zira o defterler içindeki hazırlanan sorularla platonik aşkları, itiraf edemediğimiz duyguları sözde gizli gizli karşımızdakine açıklamaktı.
Ne vardı sanki açık açık söylemekte çocukluk işte.
Kendi anket defterimi hatırlıyorum da o dönemde gerçekten çok şıktı üstünde resimlerle kolaj yapılmış kapağı içinde renkli büyük bir zarf ve birçok sorular. O zamanların en ‘in’ olayı sayılırdı.
Kim daha renkli daha güzel defterlerle karşımıza çıkacak diye.

Yine artık tamamen unutulan kartpostallar.
Yerini elektronik postanın veya mesajların aldığı bir dönemdeyiz. Kartpostallar kendi el yazımızla tamamen kişiye özel yazılırdı. Oysa şimdi kalıp bir metni listemizdeki herkese gönderip duruyoruz.
Düşünüyormusunuz zaman zaman, teknoloji elbette çok büyük kolaylık ama o özel kartlar, mektuplar ne de anlam yüklüydü diye.

Bunlar bana, söylenmemiş içimizde biriktirdiğimiz güzel sözlerin, sevgilerin sanal yolla değil de birebir paylaşılması gerektiğini bir kez daha hatırlattı.

Baharı fırsat bilip hayatımıza anlam yüklemiş olan ailelerimizi, sevdiklerimize, dost ve arkadaşlarımıza sevgililerimize, eşlerimize açın içinizi olabildiğince açın. Bahar güneşinin girmesini istediğimiz pencereler gibi….

Bahar mis gibi kokusunu yaymaya, çiçekler bu kokuya ve havaya cevap vermeye başladı bile. Güneşli sabahlara perdelerimi açıyorum huzur yükleniyorum, enerji topluyorum. Yirmi dört saat yetmezmiş gibi hisse kapılıyorum. Küçük, tatlı, bal kuyruğum oğlum da aynı annesi gibi hemen program soruyor bana. Devamlı konuşuyor.
Gülüyorum onun bu hallerine. Onu bana verdiği için Allah’ıma şükrediyorum.

Kış’dan bahara geçmek gerçekten yükten kurtulmak gibi…. İlk önce kat kat giyimden kurtuluyorsunuz ki bu müthiş keyif.
Vitrinlerdeki o cıvıl cıvıl kıyafetler zaten sizi keyiflendiriyor. Bu sene o kadar rahat ve tak takıştır yap yakıştır kıyafetler var ki. Renkler, çiçekler, danteller. Bollar, darlar neyi nasıl severseniz adeta size sunulmuş.
Türkiye ve dünyadaki onca olumsuzluklara inat sanki hepimize UMUT var, halen UMUT var diye sesleniyor.

Sevgilimin en kızdığı döneme giriyorum aslında bendeki bu enerjiyi oda çok iyi bilir.
Hem mutlu olur, hem de arada dalga geçer ‘şarj olmaya başladın’ der.
Kendimi alışverişe kaptırırım ben, güzel olan her şeyi yapmak isterim, daldan dala atlar kafasını ağrıtırım o’nun. Beraber program yaparız, program içine program eklerim delirtirim. Caddenin keyfine varırım, sahilde salaş kahvede çay-simit yerim, tiryakisi olduğum kahvemi güneşli bir kahvede alırım.

Çocukluğumdan beri tanıdığım esnafla sohbetler eder, Oğlum ile uzun yürüyüşler yaparım. (bu yürüyüşler Toys shop, joker, mothercare‘de ‘annecim ama girmemiz lazım’ cümlesiyle engellenir ama). Olsun yinede keyif verir paylaşmak. Oğlumun da bir birey olduğunu düşünerek, onunda ilgilendiği yerlerde vakit geçirmek.

Gün doğumlarına bayılırım güneşin yükselişini seyrederken, gün batımlarında meşk ederim, heyecanlanırım. Hele bu anlara dostlar da katılmışsa değmeyin keyfe.
Anılarımı gözümün önüne getiririm yaşamımın renkleri orda başlar zira. Anılar ne kadar çoksa bir insanda hayata dolu bakmakta onunla eşdeğerdir.
Güne bakarım ne kadar değerli diye, geleceğe bakarım olmasını istediklerime, ama elimdekilerle mutluluk oyununa devam devam devam ederim.
Aslında en önemli oyun bu… Olumlu olmak, pozitif düşünmek, evrene güzel mesajlar göndermek.

Bir düşünün size hangisi daha iyi geliyor;
Sabah uyandığınızda günaydın gün demek mi, yinemi sabah oldu ya diye güne başlamak mı???

Neyse hadi güzel bahar günlerinde atın artık tüm ağırlıklarınızı, silkelenin naftalin kokusundan ve mis gibi lavanta kokusuna bürünün tazecik, yeni mor mor. (Kulakları çınlasın en yakın arkadaşım, sırdaşım hep lavanta sever……)

Ve Bahar derken, ve Aşk derken; 28 nisana özel minicik dizelerle;

Kar taneleri gibi saçında aklar,
Tutundum onlara,
Onlarda güven var.
Sen hayatın her anında dimdik ayakta
Yıkmasın seni hiç yıllar
Yıkmasın seni hiç engebeler,
İyi ki doğdun iyi ki varsın
Sen benim aşk kahramanımsın

MUTLU YAŞLAR.
SEPET SEPET YUMURTA SAKIN BENİ UNUTMA…


Perrin GÖKDEMİR ÜLKER
1.04.2011

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 











 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.