Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

SINAV…

Neler için sınavlara girmedik ki? Nelerin sınavlarını verdik hayat boyu, kim bilir daha ne sınavlarla karşı karşıya kalacağız? Baştan aşağı düşünecek olursak ilk sınavımız doğmadan önce, doğabilme mücadelesine kadar uzanıyor aslında.

Hangi ülkede, hangi ailede, hangi şartlarda doğduğumuzla devam ediyor. Kimimiz Irak’ta savaş ortasında, hatta belki bir tecavüzle dünyaya geldik, kimimiz fakir bir ülkede kız çocuklarının istenmediği bir yerde kız çocuğu olarak, kimimiz suç işlemiş bir annenin hapishanede doğurduğu bir çocuk olarak…

Bir şekilde bir yerlerde dünyaya geldik işte hepimiz. Bu belki hayatın ilk sınavıydı bizim için. Bazılarımız ilk baştan sınavları kaybederek, belki sınavın en kötü puanlarıyla dünyaya geldik. Sonra başka bir sürü testlerden geçtik.

Hayatta kalabilmek bile başlı başına bir sınavdı belki bazılarımız için. Sonra devam eden süreçte karnını doyurabilmek, yaşam ihtiyaçlarını karşılayabilmek, sevgi ihtiyacını karşılayabilmek, kendini bir birey olarak yetiştirebilmek, sosyal bir statüye kavuşabilmek, yararlı bir yurttaş olabilmek, tek başına ayağa kalkabilmek, hatta tek başına ayağa kalkmaya çalışanlara yardımcı olabilmek. Kısacası doğumdan ölüme kadar yapmamız gereken çok şey var. Ama kanunen yaşımız 18 oluncaya kadar ki kısmına da müdahale edemeden. Yanlış bilmiyorsam hemen her ülke 18 yaş altını çocuk olarak kabul ediyor.

Ülkemizde, hatta dünyada kaç kişi böyle bir beyannameden haberdar, ya da kim hangi maddelerin varlığını biliyor? Ya da bildiklerimiz ne işe yarıyor tartışılır ama, ben sınav konusuyla ilgili olarak beyannamedeki sadece bir maddeden söz etmek istiyorum.

20 Kasım 89’da benimsenen, 2 Eylül 90’da yürürlüğe giren ve 2 Ekim 1995’te de,Türkiye’nin de dahil olmasıyla toplam 142 ülkenin imzaladığı ya da onay ve katılma yoluyla taraf devlet durumuna gelmiş olduğu bir sözleşme var; ‘’çocuk hakları sözleşmesi ‘’.

Tamamen çocukların korunması güvenli ve sağlıklı yaşamasını amaç edinmiş bir sözleşme. Eklenebilir özellikte öneriler düşünülse de, 54 madde gibi oldukça da kapsamlı. Sözleşmenin 28. maddesini aynen alıntı yapıyorum.

Madde 28 ;
1. Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle özellikle:
a) İlk öğretimi herkes için zorunlu ve parasız hale getirirler;
b) Orta öğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda mali yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri alırlar;
c) Uygun bütün araçları kullanarak, yüksek öğretime yetenekleri doğrultusunda herkese açık hale getirirler;
d) Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklar için elde edilir hale getirirler;
e) Okullarda düzenli biçimde devamın sağlanması ve okulu terk etme oranlarının düşürülmesi için önlem alırlar.
2. Taraf Devletler, okul disiplinin çocuğun insan olarak taşıdığı saygınlıkla bağdaşır biçimde ve bu Sözleşmeye uygun olarak yürütülmesinin sağlanması amacıyla gerekli olan tüm önlemleri alırlar.
3. Taraf Devletler eğitim alanında, özellikle cehaletin ve okuma yazma bilmemenin dünyadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve çağdaş eğitim yöntemlerine ve bilimsel ve teknik bilgilere sahip olunmasını kolaylaştırmak amacıyla uluslararası işbirliğini güçlendirir ve teşvik ederler. Bu konuda, gelişmekte olan ülkelerin gereksinimleri özellikle göz önünde tutulur.

Dünya da kabul edilen bu sözleşme varken, Türkiye bu sözleşmenin altına imza atan ülkelerden biriyken, hala bazı okullar için sınav koşturmacasında öğrenciler olması ne kadar da anlaşılmaz bir durum aslında.

Her çocuğun okuma hakkı var ama hangi okulda okuyacağı kazanacağı sınava bağlı. Evet herkes fabrikasyon gibi aynı özelliklerde olamaz, aynı yeteneklerde olamaz, aynı zeka veya akılda olamaz, aynı ilgi alanı yada aynı hedefte olamaz.

Buraya kadar doğru. Ama okulların zeki olan ya da yetenekli olanla ilgili sınav yaptığını kim söyleyebilir? Sınavlarda zeka ölçen yada yetenek ölçen bir soru şekli var mıdır? Yoksa tamamen hangi okul ya da dershanenin hangi çocuğu daha çok bilgi bombardımanı ile dolduğu mu ölçülmektedir? Bu durum da dershaneler mi sınav edilmektedir? Kendi imkanlarıyla sınava çalışan bir çocuk düşünelim; okul hayatı boyunca öğrendiklerini bir kenara bırakıp, sınava yönelik test çalışması vb. çalışması gerekmektedir sınav sonucunda başarılı olabilmek için. Yani okullar kabul edip öğretecekleri değil ; sanki öğrenmişte, öğrendikleriyle öğrenmedikleri yer değiştirecek tarzda çocuklar aramaktadır. Ben bir okul yöneticisi olsam, bu sistemde başarılı olmuş bir öğrencinin, doğru öğrenci olduğu konusunda şüphelerim olurdu. Ama okulların bu sınav sistemine çok ta itiraz ettiklerini görmüyoruz maalesef. Dershaneler için zaten oldukça keyifli bir durum söz konusu. Okulunda çok iyi kazanamayan özel ders veren öğretmenler maddi olarak çok iyi durumda diye düşünülse de belki manevi açıdan en nahoş durum onlarınki aslında. Veliler tam bir kaos zaten; çocukları söz konusu olduğu için maddi manevi yapabileceği her konuda en üst sınırlarda gezmekten, hedefe kilitlenmiş güdümlü mermi durumundalar.

Durumu daha sakin karşılamaya çalışan veliler ise, diğer veliler ve çocuklar tarafından bile hayret verici bulunabiliyorlar. Fakat burada asıl konunun başrolünde olan çocuklarımız var ki… İşte bu çocuklarımızın durumu gerçekten çok karışık ;

a) Çocuk aklıyla bile olsa sınav işini çok ciddiye almayıp, yapabileceklerine razı mı gelmeli? Bu durumda başarılı olma durumunu şansına bırakacak, ya başarılı olacak ya da başarısızlığından sorumlu olacak, belki hayat boyu suçlanacak, sistemin günah keçisi ilan edilecek…

b) Ailesiyle birlikte ya da ailesinden bağımsız sınav stresine kapılıp, hırslanıp maddi manevi bütün şartların seferber edildiği; okul-özel ders-dershane-etüt koşturmacasına mı girecek? Bu durumda başarısızlık tam bir travmaya dönüşecek, başarılı olursa, yeni sınav ve koşturmacalar için yoluna aynı şekilde devam edecek.

Bizlerin beklentisi nedir? Nasıl bir gelecek istiyoruz? Başarının tek koşulu sınav mıdır? Bu durum acaba arz-talep dengesizliğinden mi kaynaklanıyor yoksa konuşulması gereken başka faktörlerde mi var?

Peki bu gün bir biriyle yarışan bu çocukların, ilerde nasıl bir arada ve keyifle ortak projelerde, ortak faydalarda buluşmasını bekleyeceğiz?

Bir birlerine faydaları dokunacak şekilde bireysel değil, ülke olarak faydalı projelerde görebilecek miyiz bu çocuklarımızı?

Ben yüksek okul bitirmiş pek çok sınavlara girmiş bir anne olarak bütün çocuklara diyorum ki, çocuklarım biz sizi her türlü seviyoruz, başarılı da olsanız, başarısız da olsanız, yeteneklerinizi göstereceğiniz yerleri kazansanız da, hiç ilginizin olmadığı okulları da kazansanız, sorun değil. Ve maalesef ülkemizde diploma yaşamınızın rotasını belirleyen bir kaynak ta değil. Kazanamazsanız üzülmeyin,eğer gerçekten istiyorsanız başarıyı mutlaka bir yerlerde yakalayacaksınız. Kazanırsanız, sonuna kadar da yapabileceğinizi bizlere değil, önce kendinize kanıtlamaya çalışın. Bizler sizin 2 saatlik sınavınızın sonuçlarından değil, hayat sınavında yüreğinizin ne kadar sağlam ne kadar derin olduğundan daha çok gururlanıyoruz. Her ne sınava girerseniz girin şu anda bütün sınava giren çocuklarımız gelecek 10-20 yıl sonrasının sınava alacak koltuklarında oturacaklar. Keşke sınavlarımız bir birinize değil, gericiliğe, pasifistliğe, basmakalıpçılığa, üretimsizliğe, gelişmemişliğe, durağanlığa, tembelliğe karşı olabilseydi.

Kim bilir belki de bu sınavlarda en çok canı yananlar bunu başaracaklar…

Gelecek nesillerin sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal olarak ta düşünebilmeleri gereğini bu kadar mı göz ardı edeceğiz?


İlknur ERŞAHİN ÇAKICI
3.06.2011

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 



 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.