VEDAYA VEFA…
Hayatın çizgilerini izlemenin duygularını paylaşmak amacıyla yazmanın zorlukları...
Yıl 1989, aylardan Ağustos... Tesadüflerin başlangıç günleri... Ailem yurdun çeşitli yerlerinde görev yaşamını tamamlama sonrası aile kenti İstanbul’a yerleşecek. Bir ev telaşı ve tesadüfün böylesi.
Emlakçıdan alınan adres ve alınabilir daire görüşü sonrası komşu zilindeki isim. Yılları çağrıştıran isim ile kapı zilini çaldım. İsmi sorduğumda babamın yıllar öncesi okul arkadaşının eşi karşımızda... Koskoca İstanbul’da ilk rastlantı ve yıllarca komşuluk...
Ortaokul arkadaşlığı, mesleki birliktelik ve yıllar sonra tekrar karşılaşma aynı apartmanda ve ömürlük... Yıllar acımasız... Bu aile mutlu tek kızları ve kız torunları ile ama geçmişte bir oğul kaybı ile de buruk. Dostane günler, yıllar... 2003 babanın ani rahatsızlığı ve akciğer kanserine yenik düşme. Sigara suçlu, geçmiş üzüntü de tabi... Torun tek teselli anneanneye... Ekonomik koşullarda değişimler ve yıl 2007 evin kızında da ani kanser teşhisi ve kısa süreçte kayıp... Damat ve torun ile eşini kaybetmiş dünür babaanne, teselli tek başına bir kadına...
Yaşama güçlü sarılmış, tesellileri ile tüm yaşamını geçiren, komşularına da güç veren bir dost... Bir gün onun da dizlerinden ameliyatla uzun süre yatağa bağlılığı ama yaşam sevgisini eksiltmeden neşesi... Kendi kendine yaşama sarılma ve tüm gücüyle torununa iyi bir gelecek sağlama çabası... Gördüğüm ve annemleri ziyaretimde zaman zaman karşılıklı çok sevdiği kahvesini birlikte yudumladığımız bir kadın modeli... Bir gün yine istenmeyen bir haber bu kez bağırsakta bir kitle ve kısa süre hastaneden sonra ömründeki üç örnek nedeniyle gelecek günlerini evinde geçirme arzusu... Hem de tek başına... Ömrümün en muhteşem örneklerinden ve anneme de güçlü kalma örneği gösteren yılların desteği...
Eve kapansa da televizyonu ve komşu sohbetleri ile geçen buruk günleri... Herşey güzeldi geçen hafta sonuna kadar... Ailemi ziyaret ettiğimde alışverişteyken evi arayıp birşey sormak istediğimde annemin sesindeki endişe ve döndüğümde kapısını çaldığımda derinden gelen “yatağın altındayım” tiz sesi... Telefona cevap veremeyince annemi aramış akrabaları... Kapının kilidini açmak için damadına haber verilmişse de karşı komşusundan çilingir telefonu talebim... Biliyorum ki anahtarı üzerinde ve dışarıdan açılmaz çelik kapı kilidi... Çilingir gelince açılan kapı ve yatağının yanında boylu boyunca yatan ve kaydım diyen teyzecik ve koca bir balona dönmüş karnı gözümün önünde...
Çağrılan ambulans ve gitmem diyen sesi “gidenler ne oldu ki!” “Beni yatağıma yatırın” dileği... Ambulans, kendi dileği olmayınca götüremiyor bilinci açık olunca... Yatağına yatırıldı, benden başucundaki gülsuyunu istedi, yüzüne sürdü ve yaklaşık dört saat yerde kaldıktan sonra yanına zorunlu olarak bir yardımcı bırakılarak dinlenmesi sağlandı. İki gün sonra annemden aldığım haber, 22 yıl öncenin tesadüfüyle tanıdığım bu güç örneğini sabah yitirmenin acısını yüreğime yerleştirdi. Yaşam bu işte bir varmış, bir yokmuş... Ne olursan ol birgün yoksun... Ne kadar iyi ya da kötü olursak olalım, insan olalım, kimseyi kalıcı kırgınlıklarla, insanlık dışı yaşama yöneltmeyelim... Nur içinde yat/yatın ailenle mutlu ol P. teyzem... Acı çekmeyi göze aldığın, gitmek istememe nedenin sevgili torunun D. sizler nur içinde yattıkça uzun ömürlü, başarılı olarak sizleri temsil edecek, gönlümüzden hiç eksilmeyeceksiniz. 10 Ekim öncesi sevgili kızının yanındasın. Kalanlara sonsuz sabırlar...
Düzce’li olmanız, yıllar önce dedem ve halamın kısa süreli burada bulunmaları, babamın ziyaretleri sırasında güçlenen okul arkadaşlıkları ve benim yıllar sonra burada bulunmamı da ayrı bir anım olarak yıllarca saklayacağım. Onuncu doğum günümde dedemin cenazesi, elliüçüncüde...
Bu vesile ile Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a da sevgili annelerinin kaybı nedeniyle başsağlığı ve sonsuz sabırlar, merhumeye Allah’tan rahmetler dilerim.
Prof. Dr. Güniz AKINCI KESİM 9.10.2011
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|