DÜNYA DEĞİŞİYOR MU?
Belli dönemler hem canlılar, hem de cansızlar için önemlidir. “Yaşlanıyor”, yıllar geçiyor anlamı taşıyor değil mi? Herşey yaşlanır ama bazısı yavaş, bazısıysa hızlı değişim geçirir yani ihtiyarlaması! farklı olur. Bunu, karşılaşan aynı yaştaki insanların birbirine “hiç değişmemişsin” iltifatından ya da “sana ne oldu böyle” üzüntüsünden anlarız. Belki kendimizi aynada görmek hissi ön plandadır, yaşlandık diyemeyiz ya da ben daha iyiyim diye sevinç duyarız. Bazense “her yaşın ayrı güzelliği var” sözüyle avunuruz. Doğru, özellikle ruhen hissedilen yaşla yaşamak ve en önemlisi içimizdeki çocuğu hiç kaybetmemek en güzeli değil mi? Yaşlar ilerleyince neler oluyor? Öncelikle büyümek ve özgürleşmek için büyük gayret sarfederiz, sonra gelişmek için geçen yorucu bir dönemden geçeriz hızlı bir süreçtir, sonra yavaşlarız bazı aksaklıklar çıkar bedenen ve zihnen, sonra artık herşeyi oluruna bırakmak zorunda kalırız zira kısa ya da kişiye göre değişen süreçte birçok yönden kayıplara uğradığımızı farkediveririz. Örneğin, gözler az görünce, kulaklar az işitince, bel ağrıları artınca, bacaklar yürümez, eller tutmaz oluverince bazı işler doğal yoldan azalıverir!.. Geri dönüş için birçok yol denesek (estetik operasyonlar gibi), başarılı da olsak, sonuç... Aynı değil mi? Genç ya da yaşlı bilinmeyen süre... ve artık yoksun...
Dünya için de böyle olamaz mı? Ama süre? İşte bilinmeyen ama bazı göstergeleri ile yaşlanmasını hızlandırdığımızın anlaşılmaya başlandığı dönem. Neler gelmiş, neler gitmiş hala tam anlayamadığımız, yaşam sürelerini ve nelerle gittiklerini çözemediğimiz bir uzun yol. Şimdi de zorlayan birçok etmen. 7 milyar insanı taşıyor olmanın, ona eşdeğer teknolojik olanakların yükü mü acaba? Alttan kaynıyor birşeyler! Yaşlandı artık ve yükü çok ağır. Nasıl genç kalabilecek ya da gençleştirilebilecek mümkün mü? Yanardağlar harekette, onlara bağlı ya da özgün depremler, göktaşlarında kaymalar, çekim gücü değişimleri (bugünlerde YU55 yakın geçecekmiş, çarpmayacakmış ama...?, uzay gemisi boyutundaymış ve çarptığında yok edecek güçteymiş!), insanoğlunun çoğalışı ile artan kullanımlar ve onlara bağlı sıcaklık, yağış dengelerindeki değişimler, beklenmeyen seller, kasırgalar, vb. buzullardan korkular ki erimeye başladılar, ozon delindi ısınıyoruz kaygıları, mevsimsel verilerde kaymalar, vd.... Hepsi insanların özensizliğinden mi yoksa doğal yaşlılık mı? Bilinmez ama iyi bakım ile yaşlanmanın uzatıldığı varsayımı değişen dünyanın ömrünü istenen düzeyde sürdürebilmesinde yardımcı olur ve katkı sağlanmalı diye düşünüyorum. Hepimizin bunda katkısı olumlu yönde olmalı, olumsuzlukları yok etmeli ya da en azda tutabilmeliyiz duyarlılık göstermeliyiz. Birey ya da toplum olarak herkes üzerine düşen hassasiyeti dünyamızın genç kalmasında, yaşlansa da elden ayaktan düşmemesinde göstermeli... Dünya değişiyor her yönü ile ama bu değişim sonu olmasa... Üzerinden atmaya çabalamasa, bundan önce oluşan yok olmalar gibi olmasa da geleceğimiz de bizim kadar yaşamını bu dünya üzerinde gerçekleştirebilse... Başka dünya aramak zorunda kalmasak ve sanal alemden alınan haberlerle yeni arayışlarımızı insanoğlunun zihnini karıştırırcasına ya da oyalarcasına yapmasak. Nedir derseniz Mars’ta görüntülendiği belirtilen tren raylarının açıklamasının ne olduğunu anlamak. Orada yaşam varsa ufoların açıklaması mı?... Gerçekler mi, zihinlerimizin üretimleri mi bilinmez ama bu dünyamızın değeri yadsınamaz. İnsanı düşlediğinizde nelere gereksinimi olduğunu sayabiliyorsanız onun da isteklerini anlamamak mümkün mü? Soluk için hava, hücrelerin canlılığı için su, enerji için besin, moral için estetik yani güzellik, huzur gerekliyse, vd. o da üzerinde taşıdığı canlı ve cansızlarla mutlu yaşam sürmek istiyorsa neden mutsuz etme yollarını fazlalaştırıyoruz. Dünyamız tek ve yalnız yaşıyor, yaşlanınca elinden tutacak var ama bizi taşımak istemediğinde gidecek yerimiz yoksa geleceğimiz yani çocuklarımıza yazık değil mi? Değişimlere olumsuz katkı sağlamayalım, anlaşmazlıklardan vazgeçip dünyamız için elele verelim, bencilliklerden ya da kıskançlıklardan vazgeçerek yaşlanmasını daha doğrusu ihtiyarlamasını yavaşlatalım ne dersiniz?... Sağlıcakla kalın...
Arife akşamı yazdığım bu yazımı göndermeden ve ertesi gün yoldayken çektiğim estetik! bulutları görüntüledikten sonra yine istenmeyen sonuç gelince; 23 Ekim Van Erciş Depremi 7.2 yıkımı ardından 9 Kasım Van Edremit Depremi 5.6 yıkımı kayıplarımızı arttırdı. Terör ve Deprem Şehitleri arkasından buruk geçen Kurban Bayramının son günü olan, medya mensupları ile kurtarıcıların kaldığı belirtilen! otelin ve pekçok (son habere göre 21) yapının yıkılmış olması durumu daha açık olarak açıklamakta!
Doğa değil, doğaya karşı gelmek ölümcül olmakta!!!
Geçmiş Olsun, Başımız Sağolsun, Sonsuz Sabırlar Hepimize...
Prof. Dr. Güniz AKINCI KESİM 10.11.2011
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|