DOĞADAKİ KÖPRÜLER…
Köşe başlığına uyumla doğada oluşan /oluşturulan köprülere bir göz atalım ne dersiniz?
Adana’da bulunduğum yıllarda Karaisalı’daki “Yerköprü”yü gördüğümde çok etkilenmiştim. Piknik alanındaki bu köprü bildiğiniz köprülerden değil. Arazi tamamen köprü. Çünkü altından geçen bir akarsu var. Bir yerden toprak altına gömülen uzunca bir yolu kara parçasının altından katederek geçen su tekrar yüzeyde görünmekte. Gerçekten yerköprü.
Bilindiği gibi araziyi keserek aşan suyun oluşturduğu derin yarıklara da “kanyon” denilmekte. Köprülü Kanyon en tanınmışı. Suyun akma hızından yararlanılarak rafting yapılmakta. Eğlenceli bir spor olsa gerek ama ben hiç heveslenmedim yüzmeyi çok sevsem de. Düzce’de de rafting yapılıyor ama Melen’in suyu çok azgın değil iyi ki. Kanyonu en üstten köprüyle geçmek nasıl olur dersek ip köprüler yanısıra bazen tren köprülerini görmekteyiz. Hele de önceleri yapılmış ince mimarisi ile taş köprüler doğa içinde tam bir uyumla iki karayı birbirine bağlamakta üzerindeki tek sıra raylarla... O yükseklikten doğayı izleme zevkini sonsuzlaştıran tren yolculuğunda kuşlarla yarış edercesine...
En estetik olanları da köprülerin, tahta köprüler olsa gerek... Ahşap gibi sıcak bir malzeme doğada uyumun en yüksek derecesini sağlamakta. Hele işçilik de biraz sanatsalsa... Dayanımı nasıl derseniz, koruyucusu ve bakımı tamsa asırlıktır Mimar Sinan’ın taş köprüleri kadar olmasa da...
Bir de İstanbul Boğazının üzerindeki gerdanlıklar var. İki yakayı zorunlu bağlayan iki büyük örnek Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri. Üçüncüsü de yolda. Estetikliği aydınlatma ile sağlanmaya çalışılsa da üzerindeki araç yoğunlukları ile çile köprüleri... Geçerken boğazın eşsiz güzelliği olmasa sallantısı çekilmeyebilir. Son zamanlarda özellikle Marmara yönünde deniz üstü nakil araçlarındaki artış dikkat çekici... Küçükken ilk kez yelkenlileri gören teyze kızımın, “denizin üzerine çadır kurmuşlar” sözünü anımsatır tek büyük açık alan...
Bir de otoban geçişlerini sağlayan ve doğayı katleden köprüler var ki “viyadük” denilen en büyüklerinden birisi Bolu dağı geçişinde... Yıllarca yapımı süren bu örnek artık hızla İstanbul-Ankara’yı birbirine bağlamakta... Zaman zaman buzlanma zorlukları yaşatsa da Bolu dağı geçişini kolaylaştırdığından herkes memnun. Bense bir kez geçtim. Kaç yıl doğadaki yarasını uzaktan izlemiştim deprem öncesi. Tünel korkum geçerse orman ve akarsu ikizini izlemek güzel olacak...
En sevdiğim köprüler ise Japon bahçelerindekiler... Sakin akan suyun üzerinde doğu kültürünün inceliği, ahşabın sıcaklığı ve fenerlerin estetiği ile çevreye güzellik katan köprüler... Esnek görünümünün güvenliğini düşününce, depremde yıkılan ve tek geçiş olan köprüleri anımsadım Düzce merkezdeki Asarsuyu üzerindeki... Kullanışlılık mı, estetik mi ne dersiniz? Bence her ikisi...
Hepsi iki yakayı bir araya getirme özelliği taşımıyor mu? Anlaşsa da anlaşamasa da iki yakayı insanlara gösterme yönünde görevleri var. Su üzeri geçiş herşeyden önemli gücü düşünülünce sellerde görülen... Bir de zorlu yollarda köprü eksiğinden çekilenleri görmek var ki işte bir örneği. Okul yolunu bulabilmek için kanal içerisinden adım taşlarının güveni ile geçmeye çalışan çocukların görüntüsü! Beni bu yazıya yönlendiren. Yollar diyorum ve üzerlerindeki mecburi köprüler ile estetikleri yanısıra ulaşılmaya çalışırken, hele de bilgi ışığına, alınan yüksek riksler...
Ne dersiniz?...
"Vücudumuzun en önemli köprüsünden ameliyat geçiren Sayın Başbakanımıza geçmiş olsun... Acil şifalar..."
Prof. Dr. Güniz AKINCI KESİM 7.12.2011
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|