Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

ERZURUM YAKUTİYE, TRABZON AYASOFYA VE RİZE…

21-23 Temmuz 2012 tarihlerinde yolum Erzurum’a düştü. Talat Paşa Komitesiyle birlikte Cemal Paşa’nın mezarını ziyarete, aynı zamanda Erzurum Kongresinin yıldönümünü kutlamaya gittik. Yeni açılan TGB Erzurum şubesinin davetlisi idik. Şehitliği ziyaret ettik, Iğdır Asim-Der’in düzenlediği panele katıldık, 1915 Ermeni isyanında katliam gören Türk köylerine gittik, şehitliklere ziyaretler yaptık.

2015 yılını kendilerine 100 yıl ilan eden Ermeni diasporasına Kuzey Doğu Anadolu’da yaptıkları zulmü hatırlatmak için buradaydık. 100.yıl tantanasına başladılar bile, biz de boş durmayacaktık elbet. Ulusal Kanal televizyonu, Aydınlık gazetesi ve yerel Pusula gazetesi bu paneli ve ziyaretlerimizi haber yaptı.

Bölge halkına kendi tarihini yeniden hatırlatmak gerekiyor; yeni nesil gerçekleri bilmeli. Batıya göçler örneğin şehitliklere ilgiyi azaltmış görünüyor. Erzurum’da tazeleme fırsatı bulduğum akraba ilişkilerimde fark ettim ki Dadaşlar Türk olduğunu unutmuş gibi, Cumhuriyetin temel harcının burada atıldığını unutmuş gibi, emperyalist batıyla hiç sorunları yok gibi, Araplaşma moda gibi, Atatürk’ün Kazım Karabekir’ten davet alarak geldiği Erzurum kongresi pek umurlarında değil gibi…

Buralarda diri kalmış birileri mutlaka vardır, onlara umutla kıvılcım yakmak gerekir. Iğdır Asim-Der böyle kurulmuş bir dernekti. Erzurum TGB ile birlikte düzenledikleri tarih paneline bizi davet etmişlerdi. Erzurum’dan Iğdır’a günü birlik gidip döndük. Bölgenin tarihinde bilmediğimiz ne çok şey varmış. Panel sırasında gözüm karşıki camiye takılıyordu, kubbesi ve hilalleri göz kamaştıracak kadar parlak beyaza boyanmış, bakamıyor insan; bu da sembollere baktırmamanın bir başka yolu.

Salonda turuncu ipekten çok eski bir sancak asılıydı, üzerinde aslan ve güneş vardı, İrevan Hanlığı diyordu. “Şol Revan’da balam kaldı” denilen yer orasıydı demek. Bu sembolleri başka nerde gördüğümü düşündüm. Aslan; Safevi, Şeddai ve Sasani bayraklarında vardı. Bir de Yakutiye medresesinin kapısında üç hilalli aslan rölyefi var. Üç hilal, ilk dönem Osmanlı bayrak ve sancaklarında vardı. Balıkesir Karesi beyliğinin de sembollerinden görünüyor. Aslan, tarih boyunca Oğuzların sembolüdür.

Yakutiye Medresesinin kapısındaki aslan rölyefinin üzerinde iki yöne dalları sarkan yaşam ağacı, onun da üzerinde çift başlı kartal vardır. Bu da Oğuzlulara aittir.
Erzurum dönüşü yolumu Trabzon’a çevirdim, Ayasofya’ya bakacaktım. Yakutiye ile Ayasofya’nın mermer sütunlarında aynı nakışların olduğunu Selçuklu dönemi sanat tarihçilerinden duymuştum, bir de ben göreyim istedim. Varınca, karşılaştırmak üzere fotoğraflarını çektim.

Erzurum Yakutiye Medresesinin mermer kolonlarındaki konik oyma nakışlar, buranın gök gözlemevi olduğunun da işaretleriydi. Bu sembollerin Trabzon’daki Ayasofya’da aynısını gördüm. Her ikisinin de kolon başları Selçuklu imaret ustasının elinden çıkmış gibi duruyor. Hatta Ayasofya’nın dış duvarında bir mihrabın oyma bölümü bile aynen duruyor.

Konik nakışlarda Samanyolu motifleri üst üste geçmiş gibidir. Bunlara kırlangıç evi deseni denilse de, kuşların tavandan düşmemek için yaptığı bu evler göksel kurallara pek de güzel uyuyor…

Ayasofya, kapı üstü kemerinden tek nokta güneş tasvirine kadar kendisinin Şamani olduğunu bize açık seçik söylüyor. Zaten bahçesindeki kulede çan olmaması, onu bir daha gök gözlemevi yapıyor. Bulunduğu tepe de böyle bir iş için seçilmiş gibidir. Belli ki, 1204 Katolik yağmalarından kaçan İstanbullu Rum Ortodokslar Trabzona sığındıklarında burayı kendilerine tapınak yapmışlar, tavanına da Hz.İsa’yı resmetmişler. Resimler İsa’yı, mermer nakışlar Şamani Oğuzları işaret ediyorsa, şu demektir; Oğuzlular buranın ev sahibidir, Rumlar burada misafir ettiğimiz sığınmacılardır.

Ayasofya’nın kolon başlarında ve sol kenarda bozulmadan duran mihrapta Erzurum Ulu Cami’nin kubbesindeki kırlangıçevi desenli nakışlarını aynen gördüm.
Kırlangıçevi motiflerinde, şimdilerde bunun manyetik çekim alanlarını veya yörüngelerin birbiriyle kesişme noktalarını sembolize ettiğini düşünmeye başladım; “Başımızın üzerinde bu yörüngeler var, biz bunların altında yaşıyoruz, ulu gök kubbe budur…” der gibi hissediyorum.

Gökbilimin dorukta olduğu 12. Yüzyılda yapılan bu kubbe nakışlarında Samanyolu çok önemli motifti. Kars Battal Gazi Ulucami’nin kubbesinde görülen Samanyolu en güzel örnektir. Burada Şamani Gökbilim Öğretimi yapıldığına işaret ediyor.
Erzurum Ulucami’nin mihrabında onbir gezegen sembolünün bulunduğu kaynaklarda yazılıyken, bugün bu semboller ortada yoktur. (Rus işgallerinde bu bilimevleri defalarca topa tutulmuştu.)

Erzurum ve Trabzon’da Hz.Ali işaretleri:
Yakutiye Medresesinde sergilenen bir bakır Fatıma Eli üzerinde Hz.Ali’nin kılıcı dikkatimi çekmişti. İlk İslam devletinin adıdır Fatımiler. Hz.Ali ile aslan resmi yan yana geldiğinde, ona söylenen Allah’ın Aslanı sıfatını hatırlatır.
Ayasofya’nın bahçesinde sergilenen bir kitabede Hz.Hüseyin’e gönderilen duayı okuyunca, aklım Yakutiye’deki Fatıma Eli’ne gitti ve kitabenin alındığı İskender Paşa Camisini görmek istedim. Erzurum ile Trabzon’un tarihinde ortak kavramlar önüme düşmeye başlamıştı.

Merakla İskender Paşa Camisine gittim; minaresindeki sarı-kırmızı Şamani daireleri gördüm. Burada mimarlık eğitimi yapıldığına da işaretti. Dairede dönen kavisleri, Samanyolu’nu tasvir eden “kutsal döngü”yü ayrıca aramama gerek kalmadı. Kutsal döngü işaretini Rize Portakallık mahallesinde Ekşioğulları’na ait eski yapı evde, odalardaki şömine üzerlerindeki kilit taşlarda da gördüm. Bunlardan Yakutiye’de bolca var. Bu mahalledeki Haldoz caminin şerefesinde, başka camilerde pek görülmeyen büyükçe delikler var; bunlar da Şems noktalarıdır. Aynı caminin ahşap minberinde oldukça büyük bir şems motifi vardır.

Portakallık camisinin 1964’deki onarımından sonra kubbe nakışı sekizli yerine yedili motifle boyanmış, bu çok büyük hatadır. Yakınındaki İslâmpaşa camisinde ise Hz.İbrahim’den beri Hz.Muhammed’in soyağacı çerçeveli olarak ön duvarına asılmıştır.
Trabzon’da İskender Paşa’nın mezarının ayakucunda belirgin bir Şems vardır. Fotoğrafında minaresinin sarı-kırmızı halkaları seçiliyor.

Ayasofya’nın bahçesindeki bir mezar taşında Osmanlı arması vardı; hilal içerisinde sekizli şems yıldızı ve çevresinde tam şems vardı. Yok edilmeye çalışılan Türk Yıldızı işte o yıldızdır. 1844’e beş köşeliye indirilmişti. Yakında bunlar da yok edilir, onun için resmini çektim.

Erzurum’da Bozuk Ramazan Afişi:
Bütün illerde, tadilat gören camilerde bir şeyler bozuluyorken Erzurum’da ne yapılıyor diye gözüm cami kubbelerine takılıyordu. Bu ilde Ramazan en yoğun biçimde yaşanıyor, her akşam camiler kadın erkek doluyor, ama İngiliz marka gömleğinin göğsünde arka ayakları üstünde dikilmiş erkek aslanlı Protestan sembolle namaz kıldığının farkında olmayanlar vardı. Caminin kubbesinde hilal yamuksa altında namaz kılınır mı diye sorduğumda, “ne fark eder önemli olan niyet” diyebiliyor, Cumayı evde kılmakla ne farkı kaldığını sorgulamıyordu.
Atatürk Üniversitesinin girişindeki kavşakta kocaman bir Ramazan afişi gördüm, üzerinde bizim olan hiçbir şey yoktu. Hilaller yamuk, rengi mavi, kubbeler papalık şapkası, hilalin altında olması gereken üç noktası eksikti.

Medrese ve Ulu camileriyle ünlü Erzurum’da bu Ramazan afişindeki bozuk sembolleri fark eden olmamış demek ki. Yamuk hilal, kuyruklu yıldızın kuyruğu olup Protestan İngiliz sembolüdür. Mavi renk, Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın rengidir. Parlayan yıldız nedense beşgen değil artı şeklinde yapılmış, bu da haç çağrışımlıdır.
Bütün bu değişimi yeni nesle kendi kimlik damgalarımızı unutturmak için özel bir programla adım adım gerçekleştirdiklerini düşünüyorum. Böyle bir durum eskiden ancak sömürge haline getirilmiş Afrika ülkelerinde görülürdü.

Rize’de Ramazan Afişi:
Rize’de gördüğüm DİB imzalı afişte; RAMAZAN yazısında A harfleri deforme edilmiş, siyah ve mavi dişi renk seçilmişti. Ayrıca, 2012 içindeki sıfır rakamında oynayan yedi kadını resmeden kutludoğum logosu vardı. Bu logo, bizde 2012’de kullanılmaya başlandı, İslami sembol hiç değildir. Afişte kullanılan fotoğrafta birbiriyle selâmlaşan kimse de yok! Selâmın açtığı kapı bir şadırvanmış gibi, boşa çıkan bir afiş yapılmış.

Rize’de yeni yapılan Taşlıdere Sanayi Camisi bir başka deformasyonu gösteriyor; dinler buluşması gibi… Binaya bak söyle, yeni bir tapınak doğmuş bile… Minaresi ve tek âleminden başka bize ait hiçbir şeyi yok. Siyahla çizgilenmiş bu nakışların, yere kadar inen kemerinin, kapkara yan kubbelerin, cami duvarına dayanan tamircilerin, bu kadar özensizliğin ve kültürsüzlüğün, ne Türk, ne Osmanlı, ne de Selçuklu mimarisiyle örtüşen hiçbir yanı yoktur.

Deformasyonun bir örneği de Ankara Ostim Sanayi Camisidir. Beş yıllık camidir. Tabela koymasalar cami olduğu belli olmayacak, kubbesi yok, hilâli yukarı bakmıyor, bu hilâli gören burayı Kızılay’ın kan merkezi zanneder. Bir de kapısında “dilencilerin dilenmesi yasaktır” yazıyor.

Kasımpaşa Büyük Cami, Ankara Karşıyaka Camii, Bilkent Ali Doğramacı Camii, Bitlis Gök Medrese, gibi birçok caminin kubbesindeki hilâller artık Erzurum Ramazan afişindeki gibi yamuktur. Onların fotoğraflarını başka yazılarımızda kullandığımız için buraya tekrar almıyoruz.

Sonsöz:
Son yıllarda gerek cami mimarisinde, gerekse Türk ve İslam sembollerinde görülen bozulma ve yok ediliş, bizi bu konuda tarihle karşılaştırma yapmak zorunda bırakmıştır.

Erzurum Ulu Cami’deki ünlü onbir şems yıldızının iki kere Rus bombalarıyla (1887 ve 1916) yok edildiğini hatırlarsak, düşmanlarımız bugün hiç bomba atmadan kutsal sembollerimizi nasıl yok edebilmiştir, artık bunu sormak zorundayız.

Selçuklu döneminde bütün Katolik haçlı seferlerini durduran biz, büyük gök medreseler yapan biz, bugün Selçuklu eserlerini bile koruyamaz noktaya gelmişiz. Demek ki yeni bir haçlı seferi dalgası üzerimize gelmiştir, siyaset ve bilim adamlarımız uyutulmuştur, sıra camilerin yok olmasına gelmiştir ve biz bunların farkında değiliz.

Tarihten bir notla bitireyim. Hz.Süleyman tapınakta uyurken öldü. Bakınız, biz kaç bin yıldır onun yüzüğündeki mührü konuşuyoruz da nasıl öldüğünü konuşmuyoruz. Öldüğünde parmağındaki yüzük Yahudilerin eline geçti, yüzükteki sekizli Şems motifinin içine altılı Davut yıldızı kazıdılar ve ondan sonra Süleyman’ın mührü kimdeyse o kraldır dediler.

Hz.Muhammed’in mührü de yukarıya bakan sarı hilaldir. Camilerdeki mühürlerimize sahip çıkamıyorsak orda namaz kılmanın bir anlamı var mı?


Mahiye MORGÜL
11.08.2012

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 





















 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.