Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

AĞIR ROMAN

Sıcacık giden yaz, yerini aniden çıkan fırtınaları ile sonbahara bıraktı büyük şehirlerde. O çok yoğun sıcaklardan çıkan bizler sonbaharın gezmelere fırsat veren havasını bulunca kendimizi değişik faaliyetlere, sosyal hareketliliklere attık bile.

Giyim kuşam karıştı, her sene böyle olur yazdan sonbahara geçişte. Her giyimi görmek mümkündür şehirde. Bir damla yağmur görünce özlem ile giyilen çizmeler, hafif soğuk hissedince dolaplardan çıkan kazaklar. Sokaklarda daha canlı yürüyen insanlar var keyifle giyinmişler takmışlar takıştırmışlar.

Okullar açıldı, bir ay geçti bile. 4+4+4 kargaşası hala devam ediyor. Hakikatten 1. Sınıflarda minicik çocukları gördükçe bir tuhaf oluyorum. Sıraya bile girmemek için nasılda direniyorlar. Allah kolaylık versin öğretmenlere. Bunalan, streslerden kurtulamayan birçok öğretmen olacağı kesin

Ben bunlardan bahsetmek istemiyorum esasında, size gerçek bir hikaye anlatacağım uzun zamandır istediğim, bana arada sırada ‘’beni yaz, yaz ki birçok insan ders alsın’’ diyen onca olaydan sonra bile pozitif olmayı başaran bir kadının hikayesi.

Çok açıklamak istemiyorum kendisini ama içimden geldiğince yazacağım tüm duygularımla, yazması benden okuması sizden. Bir çok yaşanmışlıkların çeşitli ailelerin hayatında var olan hikayelerden biri.

Eski İstanbullu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Kardeşleri ile birlikte, otoriter ama bir o kadar da evlatları için türlü fedakarlıkları yapabilen bir anne ile Doktor bir babanın sıcacık yuvasında büyüdü. Ütülü kumaş örtülerin porselen tabakların kurulduğu, çatal bıçak adabı olan peçeteli sofralarda yemek yedi, eve gelen özel terzilerden giyindi, birçok evde olmayan yiyeceklerin tadını o biliyordu. Evde hep bir hizmetli vardı o İstanbul’un İstanbul olan ayrıcalığı aileden bildi.

Hafiften ailenin asi çocuğu da olsa kalbi çok sevgi dolu bu kız büyüyor. Yerinde duramayan, neşeli, kuralları pek sevmeyen güzel mi güzel bir genç kız oluyor. Gel zaman git zaman genç bir delikanlı kıza vuruluyor mesleğinde parlak aranan bu delikanlı kıza talip oluyor. Aile hemen evet demek istemese de, gönül ferman dinlemiyor ve iki gönül bir olunca samanlık seyran olur filmi devreye giriyor. Masal güzel başlıyor aslında severek evlenen gençler, kariyerinde ilerleyecek erkek, evinde onu bekleyecek güzel kız. Kırmızı panjurlu ev masallarında olduğu gibi. Ama adı üstünde masal.

Belki bir zaman böyle gidiyor takiii delikanlının kendi yüzünü, huylarını göstermeye başlamasına kadar. Kız ilk önceleri tecrübesizliğine veriyor bu durumu ama konuşarak anlaşılmayan çözülemeyen sıkıntılarda başlıyor birbir. Ailesine ilk zamanlarda durumu belli etmemeye çalışan genç kız her aile toplantısına, etkinliğe tek gidiyor. Bu tek katılımlar dünya tatlısı oğlunu kucağına alınca da devam ediyor. Bir kadın, bir çocuk, bir adam var ama aslında hiç yok.

Genç kadın hep gülüyor, hep eğlendiriyor etrafını üzüntülerini bir perde ile örtmüş gibi gizliyor. Oğluna kol kanat geriyor. O severek isteyerek evlenen erkek gerçek yüzünü çıkarıyor. O gerçek yüz belki yetişme şeklinden, aile baskısından, kendini hep eksik görmekten su yüzüne çıkıyor. Dur durak bilmeden içki içiyor, kalp kırıyor, hakaretler ediyor. Sonra özürler dilese de kırılan kalpler onarılamamaya başlıyor…

Yaşam kopmaya başlıyor…

Adam, genel ortamlarda bulunamıyor, insanlar ile ilişkilerinde hep eksik bir taraf var, orda olduğu zamanlarda ise kısa sürede içkinin tesiri ile fevri davranışlar sergiliyor.

Kişiliği tam gelişmemiş insanlarda, kendini tamamlayamamış insanlarda sığınma araçları vardır ya hakaret ederler güçlü gözükmek adına, ya içki gibi arkasına sığınacakları liman ararlar yada hep karşısındaki suçlarlar bunlar ile korunduklarını kendilerinin çok iyi olduklarına inandırırlar kendilerini. Oysa dışarıdan manzara bu değildir ama hiç göremezler gerçekleri.

Yetiştirilmenin, çocukluktaki izlerin ileriki zamanlarda nasılda etkili olduğunun en iyi örneklerinden biridir aslında bu hikaye kahramanı.ve bunun gibiler.

Çok küçüktüm ben ama halen hatırlarım ailede böyle bir tanıdığım vardı kendisini de çok severdim ailecek çoluk çocuk olunan bir yemekte sarhoşluğuna tanık olmuştum o günden beri sarhoş insanı deli gibi sevdiğim de olsa orda bırakıp gitmek isterim görmeye bile tahammülüm yoktur. Tüm duygularımı yok eder.

Siz içki içermisiniz? İçmekten hoşlanırmısınız? Ben her şeyin çok keyifle yapılanlarını seviyorum. Tadında, kararında, keyfinde.

İçkinin de diğer şeyler gibi bir araç olduğunu amaç olmadığını çok iyi biliyorum. Her bahane ile içki içenleri çok zayıf karakter olarak değerlendiririm her zaman. İçki ve bu tip rahatlık veren araçlar sadece o an için insana olaylardan uzaklaşmak için yardımcı olan daha doğrusu aldatan ama hiçbir şekilde gerçek yardımı olmayan şeylerdir.

Bu hikayede de içki birçok şeyin sonu olmuştur aslında. Çok içen adam kariyerini tepelere taşıyacakken çok iyi mevkilerden aşağıya inmiş, o sevilen adam ailesini, işini, mevkiini en önemlisi kendini yok etmiştir.

Dünya güzeli kadın varya tüm bunları senelerce yaşamış en sonunda canına tak ederek, düşünmek zorunda olduğu evladını alıp evi terk etmiştir. Hani derler ya ‘’yemedi yedirdi giymedi giydirdi’’ diye aynı öyle yaparak hayatta dik durmuştur. Evin en neşeli kızıdır, türlü muziplikler ondan sorulur, hayatı hep’’ ti’’ ya alır havalardadır.

Bazen düşünürdüm hiç mi hayatı ciddiye almıyor diye? o kadar muzurdu zira, bir yandan da evladını büyütüyordu ama hayatı ciddiye almıyormuş gibi görünsede.

Hayat evladına güldü çok kibar, sevgi dolu, sakin bir o kadarda saygılı bir gelini oldu. Kız evlat gibi. Torun torba sahibi oldu . O torun ona ilaç gibi geldi baktı büyüttü misler içinde. Ne zaman görsem hep gülerdi neşeliydi halende öyle Allah uzun ömürler versin.

Ama bir gün çağın o deli pis haftalığı onu buldu, duyduğumda ilk düşündüğüm insanların o maskelerinin altında içinde yaşadıkları ne acılar olduğuydu.

O hiçbir zaman içkiye veya başka bir şeye bağlanmamıştı o hayata bağlıydı ama bir ara yenilir gibi oldu hastalığa. Fakat yaşama sevgisi, insan aşkı onu bundan da sıyırdı çıkardı. Sağlığına kavuştu savaştı ve yendi. Onu çok seviyorum ben, onunda beni sevdiğini çok iyi biliyorum.

Ve ne zaman çok sıkılsam, üzülsem aklıma getiriyorum güçlü ol diye kendimi motive ediyorum.

Bu yaşamda , Hayata nerden baktığınız çok önemli. Hangi pencereleriniz açık? Güç sizin elinizde hayatın engebeleri müthiş sınavlar. Bu sınavları geçmekte sizin elinizde, çalışmadan olmuyor.

Hayat aslında nerde ve nasıl yaşarsanız yaşayın ağır roman. Bu romanın en keyifli olan bölümünde olmanız dileğimle hayırlı, sağlıklı mutlu bayramlar diliyorum.


Perrin GÖKDEMİR ÜLKER
23.10.2012

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 





 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.