SANALLA GERÇEK ARASINA SIKIŞMAK
İnternette bazı oyun siteleri var, gerek çocuklar için, gerekse de büyüklerin oynadığı. Aslında bunların bazıları büyük ama içlerinde çocukluk evrimini tamamlayamamış aklı çocuk kalanlar da var. Bu oyun sitelerinin hemen hepsinde isminiz yerine nick name kullanıyorsunuz. Yani bir çeşit takma isim gibi bir şey bu. Çocukken lakap takanlara kızardık ama bir çoğu çocukluk lakaplarını bu sitelere taşıyor belki de. Asiçocuk nicki var mesela, yaramazçocuk var, ya da büyümüşte küçülmüş tarzında herşeyibilenadam var. Kimi sevdiği bir şiirin dizesini, kimi sevgilisine olan aşkını anlatıyor, kimi hayata bakışını özetler gibi, kimi şatafatlı ve iddialı, kimiyse oldukça sade ya da gösterişten uzak hatta silik tarzda. Tabi aynı ortamı paylaşanlar için nickler önemlidir, bir yerde kişiyle özdeşleşiyor aslında. Perikızından tutun da padişaha kadar aklında ya da hayalinde nasıl biri olmak varsa hepsi bu sanal dünyada gerçeğe dönüşüyor. Kimileri tuttuğu takımın adı ya da sporcusunu kendine yakıştırıyor, kimileri siyasi görüşü ya da siyasi liderlerinin arkasına saklanıyor.
Aslında gerçek hayatta yapamadıklarımız ya da olamadıklarımız mı bizi sanal dünyada bu kadar cesur ya da hayalperest kılıyor acaba? Sonuçta bir şekilde, bir şeylerin arkasına saklanmaya çalışılıyor. Çalışılıyor da acaba başarılabiliyor mu, o da tamamen ayrı bir konu. Masum takma isimli birinin gayette kaba olduğuna, şeytan takma isimli birininse gayet sıradan biri olduğuna da tanıklık edilebilir. Demek ki bir şekilde arkasına saklandıklarımız da gerçek bizi çok da simgeleyemiyor. Adeta takke düştü kel göründü misali, yada güneş balçıkla sıvanmaz misali ne kadar gizlenmeye çalışılsa da bazı şeyler hiçbir şekilde gizlenemiyor. Evet ama bunlar aklı başında, gözlem yeteneği biraz da olsa gelişmiş kişiler için geçerli olabilir. Peki ama bir çocuk karşısındakinin akıl düzeyini, zeka seviyesini, hayat tecrübesini, kurnazlık derecesini, ya da ne kadar zararlı olup olamayacağını ölçebilir mi? Cevap kocaman bir ‘’hayır’’ maalesef.
Teknolojiye ve internete karşı durmak günümüz koşullarında çok fazla da mümkün değil. Yemeğini bilgisayarı başında yiyen çocuklar, tuvalet ihtiyacını gidermeye ipad’la giren çocuklar, iş, eğlece, oyun ya da her ne içinse PC’nin başından kalkamadan bir yandan ütü yapmaya çalışan kadınlar, çocuğunun sorusunu dinliyormuş gibi yapan, gözü laptopunda babalar… Öncelikle şu bilgisayar, telefon ve türevlerine bağımlılığımızın arttığı gerçeğini kabul edelim ki, sonrasında olabilecek problemler kısmına gelebilelim. PC başında oturuş bozukluklarından, algıdaki yavaşlığa kadar pek çok konu gelecek nesilleri bekliyor sorun olarak. Biz anne babalar ne yapmalıyız bu durumda? Bizim de bir şekilde kıyısından köşesinden bağımlılığımızı da göz ardı etmezsek, dikkatimizden kaçırmamamız gerekenleri sıralamakta fayda var. Öncelikle fiziksel zararları en aza indirmeliyiz. Madem kullanılacak şu meret, o zaman çocuğun göz hizasında rahat oturup kullanabileceği şekilde dizayn etmek bizlerin görevi. Algılamayla ilgili kısım biraz daha zor. Kendini kaptırdığı zamanlar araya girip önemli bir konudaki görüşünüzü ya da düşüncenizi dinlemesini beklememekte fayda var, bunun yerine konuşulması gerekenler için bir zaman tespit edilip, durum göz göze daha sağlıklı şekilde iletişimle paylaşılmalı. Oyunun en heyecanlı yerinde çocuğa ödevini yapmalısın demenin komiklikten öteye gitmeyeceğini kabul etmeliyiz.Tam da bu noktada bilgisayar ya da türevlerinin kullanımıyla ilgili sınır aklımıza geliyor. ne kadar kullanılmalı, süre neye göre belirlenmeli? Uzmanların önerisi günlük 45 dakikayla 1 saat süreyi aşmamakta fayda var. O zaman kalan zamanlar için çocuğunuzla didişmek istemiyorsanız ona mutlaka alternatifler sunmalısınız. Bunlar da doğal olarak bu güne kadar herkesin uygulamış oldukları şeyler; spor ya da sanatsal bir uğraşı olabilir. Çocuğun ilgi alanına göre ya da eldeki imkanlara göre ucuz ya da pahalı bir çok hobi ya da uğraşı. Fotoğrafçılık gibi, gitar çalmak gibi, el sanatları gibi bir şok farklı konu olabilir.
Çocuklarımızı oynadığı oyunların içerikleriyle ilgili olarak nasıl koruyabiliriz konusuna gelince işte bu oldukça karmaşık ve bir o kadar da zor bir durum. Çünkü oyunların masumca eğlenme misyonundan öteye giden tarz oyunlar da var artık. Oldukça şiddet içeren, küfür ve argo içeren, kendi kendine oynananların dışında tanımadıklarıyla oynanabilen online oyunlar. Her an yanlarında olmak, denetleyebilmek de mümkün değil, zaten böyle bir şeye izin vermek de istemiyor çocuklar. Üstelik çocukların oyun saatleri biz ebeveynlerin rahatça kendimize zaman ayıracağımız saatler olması gerekirken, bu durumda böyle bir şansımız da kalmayacak mı diye düşünmemiz gerekiyor. Sonuç itibariyle çocuklarımızın teknolojik oyun zamanları isim olarak oyun kalmış ama içerik olarak biraz tehlikeli bir hal almış endişesi uyandırıyor hepimizde.
Tam da burada başta belirttiğim konulara dönersek, durum denetimimizden asla çıkmamalı diye düşünüyorum. Evet zor bir şey bu. Çünkü ilk başta biz teknolojiyi çocuklarımız kadar iyi kullanabilen bir nesil değiliz. Eğer oyunlar kendi dilimizde değil de yabancı herhangi bir dilde ise ve biz yabancı dili çok iyi bilmiyorsak bu da bir sorun bizim için. Onun da ötesinde her oyunun bir tarzı var. Oyunun içine girildiğinde normal gibi gelen bazı şeylerin, oyuna dışarıdan bakan bizlere pek de sevimli gelmeyeceği de kaçınılmaz bir gerçek. Peki ne yapmalı? Tüm bu işerlerin altından kalkabilmenin baş kuralı bana sorarsanız, çocuğumuzla iletişimi ne yapıp edip koparmamaya çalışmakla başlamalı. Çocuklarımızı anladığımızı, zamanın gereklerinin çok da dışında kalınamayacağını, ama burada amacın aslında bize zarar vermesi değil, bizlere belli bir süre için hoşça vakit geçirme yollarından biri olduğunu algılamamız gerektiği filan konuşulmalı ve akıldan çıkarılmamalı. Yoksa ipin ucu kaçtı mı gerçekten yakalamak çok da kolay olmayacaktır.
Çünkü şu anda sanal oyunlar en çok yatırım yapılan ve karşılığı en kazançlı sektörlerden biri. Düşünebiliyor musunuz, çocuğunuza eskiyen ayakkabısını alabilme fırsatı kollarken, yeni çıkan bir oyun için bir sürü para vermek zorunda kalabiliyorsunuz. Ya da çocuklar açısından bakılırsa eskiyen ayakkabısından çok alamadığı oyun CD’sine üzülen çocuklar. Kulağa bile hoş gelmiyor ama hayatımızın bir parçasını oluşturmaya başladı bile bu durumlar.
Çocuklarımıza sanalla gerçeğin farkını anlatmak da biz ebeveynlere düşüyor ki, bu da işin en zor kısımlarından biri. Beyazgül takma isimli birinin o kadar da masum olmayabileceğini, cinsel olarak kadını ya da erkeği çağrıştırsa da ardında başka bir cinsiyetin olabileceğini, yazı ya da oyundaki davranışsal özelliklerinin aldatıcı olabileceğini, çocuklarımızın oyundaki durumlara göre şekil almaması gerektiğini ve belki de en önemli olanı da, sanal dünyanın ‘’bence’’ asla gerçek dünya ile karıştırılmaması, sanal dünyanın oyunda kalması gerektiğini çocuklarımıza bir yollarını bulup mutlaka öğretmeliyiz. Bu konular daha yeniyken öğretebilirsek ne ala, yoksa bir 10 sene sonra hatta 5 sene sonra neler olabileceğini bilemeyiz ve o zamanlar bizler çocuklarımıza öğretebilecek durumlarda da olmayabiliriz. Hem sağlık olarak hem de teknolojik yeterlilik olarak. Dolayısıyla bu günün işini yarına bırakmadan bir an önce yeni neslimizin özellikle sanal oyunlar diyarlarından etkilenebilecekleri gerçeğini göz ardı etmeden çocuklarımızla iletişimimizi de sağlamlaştırmaya çalışarak, olabilecek zararları en aza indirgemeye çalışmalıyız. Tabi bu sadece çocuklarımız değil kendimiz için de geçerli. Sosyal paylaşım sitelerinden gözünü alamadığından işinde sıkıntı yaşayanından, evde yemeğini yakan kadınlara kadar hepimiz için. Problemi görmeyenin, problem için çözüm üretemeyeceğini unutmayalım.
İlknur ERŞAHİN ÇAKICI 14.11.2012
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|