RİZE ÖĞRETMEN OKULUNUN İLK RESİM ÖĞRETMENİYDİ
Ressam İsmail Gümüş’ten söz ediyorum. Önceki gün onu Ankara Beşevler’deki atölyesinde ziyaret ettim. Günde iki kere insülin iğnesi oluyor, Parkinson başlamış, onun ilaçlarını da alıyor, yaşı 72. Bu halde Nisan ayında açacağı sergiye hazırlanıyor, çalışma heyecanı hiç azalmamış. Öyküleri var, yazıyor, sergiye kadar öykü yazmaya ara vermiş.
Rize Öğretmen Okulundan söz etmişken… Bir ay kadar önce ilk müzik öğretmenimiz Hamdi Bektaş’la Kızılay’da karşılaştım, ellerinden öptüm. Kaldırımda tin tin yürüyordu. 78 yaşında şimdi. Zümrüt Rize’de yazdığımı biliyor, soranlara selam gönderdi.
İsmail Gümüş öğretmenime Silivri çadırından bir selamla bir fotoğraf getirmiştim, onu götürdüm. 1967’de Maraş’ta beraber askerlik yaptıkları Çamlıhemşinli Sabahattin Gökkaya’dandı selam. Oturduk, kahvemizi içerken bana Rize Öğretmen Okulundan askere gidiş öyküsünü anlattı. Meğer Rize’den kaçmak zorunda kalmış, askere gidiş bahanesi, o zamanlar öğretmenler 30 yaşından önce askere alınmıyormuş.
Hikâye biraz karışık.
Yemekhaneye et veren kasap kemikleri doldurup kiloyu tamamlıyormuş. Yerli idarecilerden buna göz yumanlar da varmış. Bir iki itiraz etmiş, derken bakmış olmuyor, dikilmiş kasabın kapısına. Delikanlı öğrencilerin et yemeleri, iyi beslenmeleri lazım… Etler düzelmiş, ama öğretmenimiz esnafla kavgalı olmuş. Ramazan gelmiş, yaşı ileri hatta evli yatılı delikanlılardan oruç tutmayanlar var, sigara içenler var, Ramazan’da oruç tutmaya mecbur edilmişler, kahvaltı ve öğlen yemeği çıkmıyormuş. Buna da itiraz etmiş İsmail öğretmen, direnmiş, başarmış, yatılı öğrencilere öğlen yemeği çıkartmış. Rizeli birilerinin iyice tepkisini çekmiş.
Tam bu dönemde staj okulunda tanıştığı genç bir bayan öğretmenle gönül bağı olmuş, kızın ailesi yabancıya kız vermeyiz diye haber salmış, kızın amcaları yoluna çıkmaya başlamış, öldürme tehditlerine kadar… İstifayı basıp kaçmış Rize’den.
Atladıklarım var. Rize’de Turist Otel’de kalıyordu, otelin salonunda resim sergisi açtı. Rizeli ilk defa resim sergisi nedir, gördü. Otelde yerken bira falan da içiyordu, çevreye tuhaf gelen bir davranıştı bu.
Öğretmen okulunun resim atölyesini elleriyle yaptı. Daha sonra o atölyenin üzerine kat çıkarak sınıf eklendi ve biz son sınıfı orada okuduk. Ne kadar üretken ve faydalı işler yaptığını biliyorum. Örneğin, Ankara’dayken körler için kabartmalı geometri kitabı yaptı, dünyada şimdi körler için kullanılan tek geometri kitabı onun bu buluşudur.
Begomilleri konuşuyoruz öğretmenimle, Balkan kavimlerinden, ama daha öncesi Kafkasların kuzeyinden. Katolik Vatikan onları aforoz etmiş, vatansız yurtsuz sürgün etmiş, öyle bir sürgün yemişler ki hiçbir ülke onları kabul etmemiş, sadece Mustafa Kemal onları kabul etmiş. Öğretmenimin anne tarafı Bogomil.
Kim bu Bogomiller diye aramak yetmiyor, kayıp bir kavim. Annesini hayal meyal hatırlıyor öğretmenim, dizlerini döverken “Bogo Miy” dermiş.
İpucu oldu bu bana, MİLİ yazılıyor ama MİY okunuyor, tıpkı Fransızca Versailles (Versay) gibi. Fransız devrimini yapan Marsilyalıların marşının adı Marseillaise (Mersaye) gibi. O günden beri Fransız milli marşıdır. Demek, Akdeniz sahilindeki Marsilyalıların zulme karşı isyan ruhu öyle köklüymüş ki… 1789’da Paris’e yürüyüp Bastil zindanlarını boşalttılar. Ama şu hiç dile getirilmez, Katolik kral Bastil hapishanesini belli ki Marsiyalı devrimcilerle doldurmuştu.
Şimdilerde Fransa’nın dillerini resmen tanımadığı orda dağlık bölgede yaşayan Ogzitan (Oğuzi-tan!) halkı da muhtemelen bunların devamıdır. Katolik Fransa’ya en çok direnen bu Şamani kavmin 5/8’lik aksak ritimleri var. Bölgede bulunan antik kaya resimleri Anadolu Türk tamgalarına benziyor. Bunlar önemli ipucudur. Sonra, Bogomiller tıpkı Abazyalılar gibi balık yemiyorlar. Bunun nedenini, Karadeniz’de MÖ.6500’deki büyük çökme ve bu sırada yaşanan tufanda balıklarla afan-tufan oluşa bağlıyorum.
Bogomiller kimdi, araştıranlara ipucu vermiş olayım. Onlar, bu coğrafyanın en eski kavimlerindendir. Tanrısının adını diz döverken söyleyen bir anne, Bogo-Miy diyorsa, Bogomili tanrısının BOUG MA (Büyük Umay) olduğunu daha nasıl söylesin?
Umay, yani MA, yani MAYA, Sümer güneş Tanrısı. Balkanların en eski kavminin kim olduğu başka nasıl söylenir? Katolik Vatikan’ın onları sürmelerinden de belli değil mi?
Antik analı, benim çok sevgili öğretmenim Bogomili İsmail Gümüş’e kızlarını vermeyen o Rizeli aile, ona yabancı gözüyle bakmaya devam etsin isterse. Binlerce yılda kaynaşmış millet olmuşuz, şimdi geldi Katolik-Protestan Evangelist efendiler, “ayrılın bakiim” diyorlar. “Ayrılın da kolayca icabınıza bakalım” diyorlar…
Kürtler ayrılırsa sırada Doğu Karadeniz’in ayrılması var, hesap bu kadar basit… Domino etkisi derler, “benim başım kel mi?” diye pankartları verirler birilerinin eline, böyle başlar oynamaya taşlar. Ben başkayım demeyi bi-şe zannedenler, bilsin milleti parçalamanın nerelere varacağını.
En öteki zannettiğiniz insan bir araştırıp bakmışsınız sizin en eski dedenizdir. Hele Karadeniz, hele Kafkaslar, Karadeniz çöküntü depremi yaşarken o sarsıntıyla bütün kavimlerin birlikte sallandığı beşik olmuştur! O tufanda öksüz kalanlarımız aynı ananın memelerine yapıştık da öyle sağ kaldık.
Çok yaşayın İsmail Gümüş öğretmenim, hâlâ öğretiyorsunuz, iyi ki varsınız!
Mahiye MORGÜL 26.02.2013
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|