TAKSİM’İN TARİH DİZİNİ
Tarih boyunca İstanbul’un mali efendileri Pera’yı mesken tutmuş olan elit tefeci-tüccar sınıfıydı. Bunlar kâh Cenevizli, kâh Venedikli Yahudi bankerlerdi. Galata bankerleri deyimi her ikisini de ifade eder. Efendilikleri Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulmasıyla birlikte sona erdi.
Galata bankerleri mali elçiler kullanır, imparatorlukların ve şehir devletlerin yönetimine sızar, kendilerinden faizle borç almalarını sağlardı. Borcun tahsili için vergiyi kendileri toplar, borcunu ödemeyenler veya vergi vermemekte direnenler esir-köle alınır satılırdı. Vergiye bağlanmayan Klikya (Akdeniz) ve Kolkhis (Doğu Karadeniz)gibi sahil yerlerden özellikle yeniyetme erkek çocukları kaçırıp Roma’da ve Atina’da satarlardı. Savaş ganimeti olarak Anadolu’dan esir alınmış bilim adamları ve ilaç yapmayı bilen Amazon kadınlar en yüksek fiyatlarla satılırdı. İç Asya’dan Roma’ya uzanan baharat ticareti de onların elindeydi.
Galata Ceneviz kulesi, denizden gelecek saldırıları ve geçen ticaret gemilerini gözetleme kulesiydi. Kulenin adı bize diyor ki, Galata’nın ilk tüccar korsanları onlardı. Bizans’ın Ceneviz bankerleriyle olan ilişkisi Venedik-Roma bankerlerinden daha eskilere dayanmaktaydı, bu anlaşılıyor.
Taksim’de oturmak, Galata’da banker olmak, Bizans’ta, Atina’da ve Roma’da kralların Anadolu’ya yağmacı ordular salmaları için onlara sponsor olmak demekti. Anadolu’dan vergi toplamak, Boğaz’dan geçen ticaret gemilerinden vergi almak, ya da vergi vermeyen gemilere el koymak, hep bu sayede olabiliyordu. Pera’da oturan “Paranın efendisi” kim ise egemenlik onundu; parayı veren savaş borularını öttürürdü.
Üç İstanbul bayrağı vardı, antik dönemde Aksaray’daki hipodromda yapılan at yarışlarında bu bayraklar takımları ve ait oldukları kastı (tabakayı) belirliyordu.
a-Galata’nın tüccar elitleri Mavi,
b-Tarihi yarımadanın bilimle uğraşan Bicani halkı Kırmızı,
c-Anadolu yakasının tarımla uğraşan Oğuz (Kios) halkı Yeşil, bayrakla temsil edilirdi.
Karaköy, Mavi bayraklı elit tüccar sınıfın korsan limanı idi. Buradan Eminönü’ne gerilen bir demir zincirle Haliç’in ağzını kapatırlardı. Tersane semti, gemi onarım yeriydi. Kasımpaşa’da ise tüccar beylerin her türlü hizmetini yapan, Mısır’dan kaçırıp getirdikleri Kıpti köleler yaşardı.
Yarımadanın kırmızı bayraklı Bizans halkı Kastamonu kökenli Komenos (Anası Kuman) hanedanından, bilim yapmayı ibadet sayan Şamani Oğuz beyleri tarafından yönetilirdi. Ayasofya, köleliği kaldıran Akmenid kraliçesi Hilal’in Kızı Artemis için yaptırılmış en önemli bilim eviydi. Bu yüzden, Ayasofya birçok kere Galata bankerlerinin kışkırtmasıyla yakılmıştır. Hatta, MS.548’de, Suriyeli kraliçe Yenge(Nike), Anadolu’dan toplanan vergileri düşürdüğü için, ona karşı isyan çıkartanlar Ayasofya Bilimevini yaktığında, Üsküdar’dan atlarıyla karşıya geçen 50 bin Kios/Oğuz atlısı Ayasofya’yı yangından kurtardı, isyanı bastırdı.
Üç İstanbul’u böylece toplumsal tabakasıyla özetledikten sonra, gelelim Galata bankerleri arasındaki paylaşım kavgalarına… Çünkü Taksim taksim edilme tarihi bu kavgalardır. Hatta diyebiliriz ki yakın tarihimizde bilinen bütün büyük paylaşım (sömürgeleştirme) savaşlarında bu iki lobinin kavgası vardır. Çünkü Taksim’i alan Asya’ya, Anadolu’ya verdiği borçlarla hükmeder, vergi toplardı.
Romalı komutan Septimus Seferus’un MS.193 İstanbul kuşatması:
Venedik tacirlerinin sponsorluğunda Yarımada’yı iki yıl kuşatıp aç susuz bırakarak teslim alan Seferus, Galata’nın mali egemenliğini de ele geçirdi. Kuşatma büyük acılarla sona erdi, Ayasofya’nın bilim adamları yok oldu, açlıktan din değiştirenler oldu.
MS.548’lerde, Şamani Bizans Kralı Justinyen ve eşi Yenge zamanında Taksim’deki Venedik hakimiyeti sona erdirildi. Justinyen, Anadolu’da bilimi yeniden korudu. Neron’un MS.70’de yıktığı 300 bin kişilik Bilim Şehri Hasuni kayaevlerini korumaya aldı, eski adı Tigran Kerti olan bu yeri onartarak burayı “Şehitler Şehri” ilan etti. Burada, gökbilimi ve tıp yapan Apollonius’ların resimleri kayaevlerin tavanlarında hala görülebilmektedir. Bu hatırlatmaya şunun için gerek duyarım; Venedik tayfası (Romalılar) girdiği yerde bilimi yok etmişler, ama tavandaki Usan-İlyapa resimlerini silememiş, ancak kimlik bilgisini değiştirmişlerdir.
Zalim sıfatlı Roma kralı Gladio, Zeynep Sultan’ın MS.270’de korumaya aldığı Ulus Agusto (Oğuzata) Bilimevini yıktırmıştı. Justinyen (Oğuz-dinli) orayı da yaptırdı ve adına yapılan dikilitaşı halen Ankara Valiliği önündedir.
548’de Galata’nın Romalı bankerleri, kral Justinyen’e ve eşi Yenge’ye karşı ayaklanma çıkartarak, Ayasofya bilimevi, Zenan düşkünevi, Ayairini İşevi ve Aksaray Aşevini yaktırdı. Anadolu’daki birçok bilimevi daha, Seferihisar Teos, İsparta Zağalassos, Niğde Kemerhisar ve Ankara Ulus bilimevi vb zarar görmüştü. Bilimevlerine karşı yapılan bu saldırılar nedeniyle Anadolu’dan kaçan bilim adamları Tebriz’i, Şiraz’ı, Tahran’ı, Bağdat’ı, Mekke’yi yurt edinmişlerdi. 6.yüzyılda Bağdat’ta her ev bir medreseydi. İslamiyetin doğuşunda bu bilimevlerini anlamak gerekir.
Hz.Muhammed’in İstanbul’u bu zulümlerden kurtaracak olan kişi için “kutlu kişi” ifadesi kullanması hiç öylesine söylenmiş bir söz değildir. Eyüp Sultan’ın adını da burada anmak gerekir, kurtarıcı Emir Sultan olarak İstanbul’a gönderilmiş (672) olması muhtemeldir.
Silvan’da 1185’de kendi adıyla bir medresesi bulunan Şeddai Oğuzlu Beyi Selahattin Eyyübi de Kudüs’te 4.Haçlı seferini durdurandır. Zaza Şeddai olmakla, Ankara ve Gazze’yi Roma işgalcilerinden kurtaran Sitti Leyla Zeynep Sultan(260) ile aynı, bilimi ve vatanı koruyan Bektaşi kolundan geldiği anlaşılmaktadır. (Zaza; Aziza. Şeddai; Seyyid, Sitti!)
4.Haçlı seferinde Venedik Dükalığı ile Vatikan birlikteydi. Frensis adlı papa, Katalanlı erkek çocukları kandırıp, asker diye Venedik korsan gemilerine doldurmuş, sonra da köle olarak sattı. Bu haçlı seferi yıllarca sürdü.
1204’de İstanbul’u işgal edip, Galata’yı, yani Taksim’i ele geçirdiler. İstanbul 4 gün 4 gece yağmalandı, hazineler öküz kağnılarıyla Roma’ya taşındı. En acımasız işgal olarak tarihe geçti.
İstanbul’dan can havliyle kaçan Cenevizli Yahudi tüccarlar İznik’e, Rum Ortodoks tüccarlar ise Trabzon’a sığındı. Onların bu kaçışlarında Selçuklu şairi Mevlâna “Kim olursan ol gel” diyerek onlara güven verdi. Ankaralı Ahi tüccarlar bu dönemde onlara sahip çıktı.
Ankara’da yaşanan bu dayanışmanın meyvelerini yakın tarihimizde gördük. Örneğin Çankaya Köşkünü Atatürk’e bağışlayan varlıklı kişi, Ortodoks Ermeni bir tüccardı. Keza Selanikli Yahudi tüccarlar Anadolu’ya gelerek Mustafa Kemal’e destek verdiler; İzmir’de Yunan işgalcilerine ilk kurşunu atan gazeteci Osman Nevres (Hasan Tahsin) gibi.
1204’deki 4.Katolik-Venedik işgalinden günümüze:
İşgalciler Karaköy’de Latin Devleti adıyla bir koloni devleti kurdular. Buraya yerleşen Venedik bankerlerine İpekyolu kervanbaşısı Cengiz Han mal taşıyıp durdu, onları katmerli besledi. Cengiz Han’ın Kırım’dan kovduğu Ceneviz kökenli Yahudi tüccarlar da Anadolu’ya sığındılar. Onlara Beyaz Türk denildi. Bunun nedeni, Türklerle barış içinde yaşamalarındandır, yoksa Beyaz Türk diye bir Yahudi kavmi yoktur. (Bence Yahudi olmak bir ırkın mensubu olmak değil, liman şehirlerinde yaşayan bir tüccar elit sınıfın mensubu olmaktır!)
Venedik Yahudi bankerleri, sürekli pazar paylaşım kavgası yaşadıkları Ceneviz tüccarlarına da acımıyordu. Şekspir’in Venedik Taciri oyununda bu anlatılır. MS.60 yıllarında, Roma’ya vergi vermeyi kesen yine Yahudi olan, Kıbrıs’ın madenlerini de işleten bir tüccar, Venedik Yahudi tayfasına karşı, yani Roma’ya karşı direndi. Filistin halkıyla birlikte Mazata denilen direniş kalesinde 4 yıl savaştı ve savaşın sonunda o yerde çoluk çocuk 960 insan intihar etmiş olarak bulundu. Teslim olmaktansa intihar etmek bir Oğuz töresidir.
İlk Yahudi devleti Mazata’da kuruldu diye anlatılan öykü budur, Roma’da Neron dönemidir. O yenilgiyle birlikte Kıbrıs’ın madenleri de Roma’nın eline geçti. 1570’de Osmanlı-Venedik savaşı sonunda bu madenler eski işleticilerinin eline geri döndü.
Venedik bankerlerin acımasızlığı onların şehirlerden kovulmalarına sebep oluyordu. Babil’den (MÖ.335) ve Efes’ten (MÖ.88) kovulanlar onlardı. Kutsal kitapları Talmut defalarca yakıldı. Örneğin borçlu babanın 3 yaşındaki kız çocuğunu rehin alıp keraneye satıyorlardı, borçlu baba kız çocuğunu keranede görmemek için doğan kız çocuğunu gömüyordu! Çocuk köleliğini durduran, Artemis’in babası Akmenid Oğuzlu Kralı Kuruş’un altın silindire yazdığı töresinde, bu nedenle ilk şart faizli borç almak yasaktır. Bu töre aynen İslamiyete girmiştir.
Ceneviz kökenli Yahudi tüccarlar Venedik–Latin işgalinde(1204) İstanbul’dan kovulduklarında sığındıkları Anadolu onlar için en güvenli yer olmuştur. Kendi güvenlikleri için Osmanlı’nın kuruluşunda ve devamında Türklerin içinde yer aldılar. Kendilerine Beyaz Türk denilmesinden hiç rahatsız olmadılar.
Venedik tayfası Yıldırım Beyazıt’ın karşısında:
1396’da Yıldırım Beyazıd, İstanbul’u kuşatmış haldeyken, kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı, Katolik-Venedik haçlı saldırısını durdurmak için Niğbolu’ya çekti askerini.
Bu savaşta Beyazıt’a Anadolu Yahudi tüccarları mali destek verdiler. Ortodoks Sırplar, Alevi Osmanlılar, Cenevizli Yahudi tüccarlar aynı safta tüm batılı haçlı ordularına karşı savaştılar. Venedik Dükalığı 4.Haçlı seferindeki gibi Papa Frensis’in emriyle çocuk yaşta Katalan erkeklerinden asker toplamıştı. (Beyazıt han esir çocukları öldürmedi, evlat edinecek ailelere verdi.)
1402’de, Beyazıt Han, Katolik Fransa ve Venedik Dükalığının tertibiyle Timur’la savaştı ve bu kez yenildi.
Venedik tayfasının İstanbul’dan tümüyle uzaklaştırılmaları 1453’tür.
1453’de Fatih’in İstanbul’u bir tür geri almasıyla Ortodokslar ve Cenevizli Yahudi tüccarlar 1204’den beri ilk defa İstanbul’a girebildiler. Doğu Roma bitti, yani Taksim’deki Venedik Dükalığı sona erdi, bu sayede Avrupa’da Ortaçağ denilen din savaşları bitti.
Böylece Venedik Dükalığının egemenliğinde yaşanan çocuklara zulüm, kadınları kapatma, büyücü ilan edip yakma, bilimi hapsetme, resim-heykel yasağı, şarkı söyleme yasağı, vb gerilikler Fatih’in Taksim’i alması sayesinde sona erdi. Bu durum Avrupa için bir büyük dönüşümdü, çağ değişti.
Bugün, Haziran 2013, Taksim direnişi bu benzerliği nedeniyle tarihsel önemdedir, bu önemi nedeniyle yazımıza konu olmuştur. Belirtmeliyim ki, 1453’de buradan gidenler geri dönmenin sarhoşluğunda zulümlerini giderek artırıyorlar!.. Çocuklara ve bilime olan düşmanlıkları da yeniden tezahür etmiş halde, çocuk beyinlerine disleksi virüsü ekecek noktaya tırmanmıştır.
Seferad Yahudileri Venedik tayfasından değildir:
1492’de İspanya’dan kovulan Seferad Yahudileri yine Anadolu’ya, Osmanlı’ya sığındılar. Onları kovan Katolik Ferdinand, Venedik kökenli Yahudi bankerlerin dediğini yapıyordu. Onları getirmeye Barboros’u gönderen Osmanlı devleti, aslında Oğuzların kendisine sığınanı koruma töresine uyuyordu.
Eğer Türkler yenilirse bir daha sığınacakları yer kalmayacaktı, o nedenle Sefarad Yahudileri bizi işgal etmeye gelen İngiliz, Fransız ve İtalyanlara karşı bizimle aynı cephede yer aldılar. Aynı şey bugün için de söz konusudur; eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti biterse, eğer TC kimliği kaldırılırsa, Ortodoks ve Yahudi asıllı Türk yurttaşların hiçbir can güvenliği kalmaz. Çünkü büyük lobi öncelikle onlara acımayacaktır, bunu biliyorlar.
1514 yıllarında, halifeliği alması karşılığında Yavuz Sultan Selim’in Sünni mezhebine geçmesi, bize kurulmuş bir tuzak gibidir. Padişahın saf değiştirmesini kabul etmeyen Aleviler zulme uğradı, ki onlar Osmanlı’nın kurucu Kayı ve Karesi boylarındandı. Bu durum kuruluşa destek veren tüccar sınıftan diğer unsurları doğaldır ki güvensiz bıraktı, ya da dışarıya kaçırttı. Osmanlı bayrak ve sancaklarında kuruluştan beri bulunan sekizli şems, sarı hilal, Hz.Ali’nin kılıcı, içe bakan üç hilal, gibi semboller o tarihten sonra yok olmaya başladı. (2006’da TBMM yer halılarında görülen kırmızı zemin üzerinde üç parlak sarı renkte kapalı hilal motiflerini yorumlarken, Osmanlı kurucularının inanış sembollerini ayaklar altına almak şeklinde okumak doğrusudur.)
Bu işlerin arkasında Katolik-Venedik Dükalığının olmaması mümkün değildi.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu asli unsurları olan Alevi Türkler bugün de aynı tehditle karşı karşıyadır. Bu tehlikenin kaynağı yine Para’da egemenlik kuran büyük lobidir.
1520’de başlayan Kanuni döneminde, Venedik tefecileri bu kez Protestan İngiltere olarak geldiler. İngiliz bankerler mali ayrıcalıklar aldılar, kendileri vergi topladılar, türlü düzenlerle sarayın içine girdiler, Medreseleri camiye çevirttiler, Fen ve Matematik derslerini kaldırdılar. (2013’de say ki yine kalktı!)
1570, Kıbrıs’ın Venedikli tüccarlardan geri alınışı: Mazata’nın rövanşıydı! İnebahtı deniz savaşı, Venedik-Ceneviz savaşlarının belki en büyüğü oldu, çünkü Akdeniz’de egemenlik değişecekti.
1848’de mali egemenlikleri Osmanlı devletinin bütün kademelerine yayıldı, İngiliz komutanlar orduyu yönetmeye başladı, türlü bahanelerle komşularımızla savaştırıldık, savaşlar kazandığımız halde masada toprak kaybettik, kırıldık, parçalandık. Osmanlı sadık tebaası olan Ortodoks Yunan ve Ermeniler, onları en çok koruyan bu devlete karşı ayaklandırıldı!
Taksim’de İngiliz Osmanlı Bankası; Venedik tacirleri!
1856’da Osmanlı Bankası adıyla İngiliz bankası kurdular. İçinde Türkçe konuşulmayan, Türk memur çalıştırılmayan bu bankanın yeri şimdiki The Marmara Otelinin yeriydi. 1926’da Cumhuriyeti hala tanımamışlardı. İstanbul Üniversitesi öğrencileri Türk memur çalıştırma ve bankada Türkçe konuşma talepleriyle bankaya yürüdüler, banka onların şartlarını kabul etti, artık Türkçe memur çalışacak, içeride Türkçe konuşulacaktı, yani İstiklalimizi Pera’ya üniversite öğrencileri soktu. Böylece Pera’nın adı İstiklâl Caddesi oldu. Yahudi bankerler özür olarak Taksim’e Zafer Anıtı yaptırdılar, ancak en yukarısına Davut yıldızı resmetmeyi ihmal etmediler. Şimdi 2013’de The Marmara geri geldiğine göre sırada anıtın kaldırılması ve Cumhuriyetle görülecek diğer hesapları var demektir.
1896’da bankayı basan Ermeni çete Katolik Fransa’dan gelmişti, Fransız elçiliğinin korumasında bu saldırıyı gerçekleştirmişti. Bu baskın Ortodoks Ermeni yurttaşlara karşı halkı kışkırtmak için kurulmuş tuzaktı. Aynı Katolik Fransa, Hatay’ı ele geçirmiş, Adana Antep Maraş civarında Ortodoks Ermenileri kışkırtıp ayaklandırmıştı.
Taksim Topçu Kışlasının 1919’da Fransızlara kiraya verildiği, Fransız elçiliğinin banka basan Ermeni çeteyi burada koruduğu, Gezi Parkı’nın çok eskiden Ermeni mezarlığı olduğu düşünülürse, -Türk, Rum ve Yahudi mezarlığı da onun bitişiğindeydi- Taksim’in şu son parsellenmesinde buranın Fransa’ya AVM olarak peşkeş çekileceği kuvvetle muhtemeldir. Yani, Katolik-Venedik haçlı ittifakı, rövanş alıyor demektir.
Boğazda yapılacak 3.köprüye de Yavuz Sultan Selim adını verdiler mi, geri geldiler işgal tamam demektir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm kurucularına ferman hazır; Türk, Kürt, Laz, Zaza, Ortodoks Ermeni, Ortodoks Rum, Alevi Türkmen, Beyaz Türk…
İşte paylaşılamayan Taksim’in gerçek sahipleri!
…..
İngilizler bizi Sevr’e götürürken, Türk adımızı bize küfreder gibi söylerlerdi. Ben Türk’üm demek o aşağılanmayı kabul etmekti. Jön Türkler ilk defa bu baskıyı yırtanlar oldu. Sonra Mustafa Kemal sayesinde “Ne Mutlu Türk’üm!” diyebildik, birliğimizi bu cümlede özetledik.
Taksim’de şimdi, vatan için birlik olanlara “çapulcu” demek, elinde Türk bayrağı olan gençleri aşağılamak, tıpkı Abdülmecit dönemi gibi… Ancak, çok doğal bir refleksle, “Evet biz çapulcuyuz” cevabını aldı. Bu da tıpkı Jön Türklerin “Evet biz Türküz” demesi gibi, öğretilmeden oldu. Artık başbakan bize böyle psikolojik mermiler isabet ettiremez demektir! Taksim Haziran 2013 direnişi bize bu özgüveni de kazandırdı.
Ek: Başbakan, özellikle son zamanlarda Alevileri kendisine karşı isyan ettirecek bir dil kullanmaktadır, belli ki BOP eş başkanlığı görevi bu yönde icraat gerektiriyor!?
İstanbul’un 1919 İşgali 1453’ün rövanşıydı:
1919’da işgalci İngilizler gemilerini Karaköy’e demirledi.
İngiliz Kraliyet ailesi Yahudi kökenlidir, ancak Ceneviz değil Venedik dükalığının devamından olduklarını tahmin edebiliyorum. Babil’den kovulanlardan kendini saklayan Yahudi bağlantılarını arayıp bulmayı pek severler ve bulduklarını yönetimde tırmandırmayı isterler. Bu nedenle İngiliz kraliyet ailesinden ödül almak şaibelidir.
Katolik, Protestan ve Venedik ittifakı 1919’da Taksim’deydi. 1453’den sonra tam takım ilk defa Taksim’e geliyorlardı. Ancak Anadolu ellerinde değildi. Mustafa Kemal bu oyunu bozdu, Türk Ortodoks Kilisesi, Ermeni aydınları, Selanikli ve diğer Sefarad Yahudileri kendi güvenliklerini Müslüman Türk halkının yanında buldular ve Mustafa Kemal’i desteklediler.
Şimdi, Taksim alanı, BOP kapsamında İngilizlere söz verilmiştir ve İngiliz The damgasıyla mühürlenmiştir. Mali işgal altındadır. İşgalin tüm alanda tamamlanmasına az kalmıştır. Dikkatle bakınız, göreceksiniz; Osmanlı Bankası binasının yerinde The Marmara Oteli yapıldı.
İşgalin tamamlanması için:
1-Karşısındaki Zafer Anıtı’nın kaldırılması… 2009 onarımında sekizli Şems motifi kirletilerek yedi ışıklı hale getirilmiş, heykeller kapkara boyanmış, sancakların üzerine eğri İngiliz Protestan hilali getirilerek zaten değersizleştirilmiş haldedir.
2-Atatürk adının Kültür Merkezinden yok edilmesi, binanın kaldırılması, sanat ve kültürün Taksim’den yok edilmesi.
3-Ağaçlıklı gezi alanına AVM yapılması… Çünkü, küresel çeteler kendi dükkanlarını orada açarak İstiklâl caddesindeki yerli dükkanlara akan insan selini kesecekler!
4-Haliç’i Boğaz’a bağlayan kanal da tamamsa… Kendi mavi sömürgeci bayraklarını AVM’nin tepesine dikerler!
Hesapları budur; tutarsa… Tutmayacağını tarih defterinden okuyoruz.
İki tayfa arasında bazı farklar:
Ceneviz tayfası; Lobi olarak çalışır, ancak gericiliğe karşıdır, bilime ve sanata önem verir, eğitimli insanlardan oluşan toplum ister, çünkü insanlar ne kadar aydın olursa kendilerini o kadar güvende hissedeceklerdir. Anadolu aydınlanma hareketlerinde hep destekleyici olmuşladır. Laiktirler, ülkenin güçlü birliğinden yanadırlar. Ancak, bu grubun içinde tarihten ders almayanlar, daha fazla paraya kanıp büyük lobiyle işbirliğine girenler vardır. Türkiye’ye ihanet etmeyenlerden Üzeyir Garih gibi Türk mezarlığında ölü bulunanları da vardır.
Venedik tayfası: Büyük lobi onlarınkidir. AB onlar tarafından kuruldu. Avrupa’ya Ortaçağı yaşatan sermaye grubudur. Yahudi kipasını Müslüman kızların başına türban diye geçiren, rahibe kıyafetlerini moda eden, bu yolla, allı güllü oyalı sarı yazmalarımızı eve hapseden de onlardır. Sanatı ve eğitimi herkes için değil sadece parası olana satılabilecek nesne olarak görür. Kültür Bakanlığını gereksiz görür, sanat parası olana yapılır… Masonluk onlardan çıkmıştır. Onların yüzünden yaşanan kötülükler tüm Yahudilere mal edilir. Rövanş usulü tarihten öç alma, ayağını bastığı yeri kendinin sayma, bir gün geri gelip torunlarından öç alma, elindekini avucundakini ele geçirip insanları köleleştirme, gibi kötü huyları vardır.
Siyonist İsrail’in kurucusu bu tayfadır, Hitler’i bu iş için kullanmışlardır, İsrail’i kurmak uğruna 3 milyon Yahudi, 20 milyon da tüm SSCB’de birleşmiş olan Türk asıllı komünist anti-faşist insanlar öldürülmüştür.
Bu tayfanın geri dönüp öç almak, ticareti ele geçirmek, eğitimi ve sanayisini yok etmek, kendi tek tip insan modelini ve İngilizceyi ana dil yapmak, halkı Protestanlaştırmak, kendi din okullarını açmak gibi emelleri vardır.
Soralım;
Sizce Gaziantep’te Şehit Kamil heykelinin karşısında neden Fransız AVM’si yapıldı?
Sizce Ankara Kızılay’da Güvenpark’ın karşısında tam da Sakarya savaşına giden Sıhhiye Birliğinin toplandığı o yerde neden Kızılay binası yıkılıp AVM yapıldı?
İstanbul’un MS.193 Roma işgali ve Galatlar:
İstanbul tarihinde 1204 Venedik-Vatikan işgali kadar önemli bir işgal daha vardır; MS.193 işgali.
Romalı komutan Ekustriyani Yahudi elitlerinden Septimus Seferus, Antep-Urfa üstüne 7 kere sefer yaptığı yıllarda henüz Bizans’ta Venedik parası geçmiyordu, yani Taksim’de Cenevizliler vardı. Yarımada tarafında ise, Komanoslar, aslen Kastamonulu Şamani akrabalarımız, Ayasofya’da Bicani idiler, bilim yapıyorlardı.
Seferus, İstanbul’u kuşattı, iki yıl boyunca aç susuz bıraktı. Kayıkla, deniz yoluyla kaçabilenler kaçtı, halk kırıldı perişan oldu ve şehir öylece teslim alındı.
Roma’nın mali efendileri Seferus’a sponsor olmuşlardı. Seferus’un ordusu o sırada Pozantı’da Osmaniyeli Kastabala beyi Targan’a yenilmişti ve yaralı komutanlarını Kemerhisar’da Apollonius’un doktorlarına tedavi ettiriyordu.
Hatırlatalım; Romalıların İsa’yı Apollo-nius’a, yani Aklın Ulu Apo’suna benzeterek “iyileştirici” GOD (Allah) diye resmetmelerinin sebebi de bu olaydır.
Benzer Doktor Apollonius resimleri Silvan Hasuni Kayaevlerinde vardır. İsa benzetmesi yüzünden insanlar o evleri kilise zannediyor. Oysa Hasuni sözcüğü ile Usan/NAUS (Ana Işık) aynı sözcüktür. Niğde’de Hasan Dağı gibi; evet, aile boyu Apollonius’lar buralıdır. Bir Hasan Dağı daha Zonguldak Çaycuma’da (Filyos) Teios şehrinde var ve burada yeni bir Efes bulunduğunu söylüyor arkeologlar; Pisagor’un şehri Teos ile aynı isimde olması ilginç değil mi?
Zaten MÖ.1.yy’da Karadeniz’de, God Yöresinde, Zile’de yenilen Kapadokya Oğuzlu beyi Dorbey’in bilim adamları kaçarak Silvan kayaevlerine gelmişlerdi. Işığın Oğlu tasviriyle çizilen Apollonius’lar, İsa değil kendileridir.
Niğdeli bilim adamı Apollonius’u hapse atan Aspendos’lu zenginlere söylediği bir söz tarihe geçmiştir:
“Siz ey Aspendos’un zenginleri, toprağı kendinizin zannettiniz, oysa toprak hepimizindir. Gerçeği söyledim diye beni hapse attınız, ya söylemeseydim daha kötü ne olabilirdi?”
Bu söz bugün de geçerlidir.
Apollonius sülalesinden doktorlar Kemerhisar’da, düşman demeden Romalı yaralı askerleri iyileştirince, Seferus uzun süre bu bölgeden vergi almadı. Roma tarihçileri buna “bilimi korudu” der!? Seferus’un karısını da Bilimin koruyucusu diye anarlar. Şunun için; uzun süren tedavi sırasında, Suriyeli eğitimli bir ailenin kızı olan kraliçe Julia Domna (Uluay Emine), ününü duyduğu bu yere gider ve Filostratus (nesiller boyu ışık veren) Apolloniuslarla sohbet eder, doktorlar bilgilerini ondan saklamaz anlatırlar, notlar tutar, sonra da o notları iyileşen komutanlarla beraber Roma’ya götürür, Roma senatosu onu tıbbın koruyucusu “Kutsal Dom Ana” (Huliya Yumina; Julia Domna) ilan eder. Buna Roma’da “Senato kararıyla Tanrılaştırma” derler. Roma’da “Mucize yaratan Tanrı İsa” kavramı böyle doğmuştur ve böyle bir İsa kavramı Hıristiyan mezhepleri arasında en büyük tartışma konusudur.
Romalılar, tıbbın ulu ağabeysi Niğdeli Apollo-Naus (Zakânın Ulu Opası /İlyapa/Halife/Alevi!) atamızın resmini alıp onu “mucize yaratan Tanrı İsa” diye anlattılar. (Bkz. Tuanalı Yoksul Tanrı Apollonius, Aytunç Altındal)
Biz dönelim Taksim’e.
Seferus İstanbul’u per perişan hale getirip işgal ettiği zaman, Kırım’dan God’lar Balkanları aşıp onları buradan kovmaya geldiler. İki sene Taksim’de çadır kurup oturdular ve bu en yüksek tepeden Artemis için yapılan Ayasofya Bilimevi’ni korudular.
İskender’in yağmaladığı(MÖ.334-322) Polatlı-Ankara’yı da Yahudi Ekustriyani yağmacı bölüğünden kurtaran da yine aynı Godlar, yani Galatlardı. (Kelt ile Galat sesdeştir!)
Antik dönemde Ordu-Giresun bölgesinin adı God-yora olmakla, Kırım kökenli olduklarını ifade eder.
İşte, merak edilen Galatlar o güzel insanların adıdır. Kendileri için kötü, Anadolu için bilimi koruyucu GOD’lar onlardır. Amasya ve Giresun Pir-Aziz’de yenik düştüklerinde (MÖ.63) kaçarak Mez-Opa Damı (Dikran Kerti) Hasuni kaya evlerine sığınan “iyileştirici” doktorlar, GUTİ’ler onlardır. Tekrar kaçmak zorunda oldukları (Neron/Korbula, MS.70) dönemde oradan daha ötelere sığınan Guti’ler de onlardır.
İngiliz’in Good dediği “iyi” kavramı da onlardır!
Şimdi, İstanbul’u Roma kralı Septimus’tan kurtarıp 2 yıl Taksim’e çadır kurarak İstanbul’a bekçilik eden Galat atalarımızı saygıyla anıyoruz ve tarihe not düşüyoruz:
Taksim’i işgal etmiş bulunan İngiliz Protestan Evangelist patentli Venedik Dükalığı ve işbirlikçileri şimdi paniktedirler, çünkü biliyorlar ki, Taksim’de birleşen halk o Galatlar’ın torunlarıdır!
Mahiye MORGÜL 12.06.2013
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|