UNUTURSAM FISILDA…
Bir sene daha bitiyor… Yenisi yerini almak için gün sayıyor…
Neler oluyor hayatta, neler değişiyor neden artık çok az kimseler mutlu, umutlu? Nerde kaldı o enerjiler, yeni yılın beklentileri? neden bu kadar dinginiz, neden çok mutsuz?
‘’Hayallerinizden vazgeçmeyin… Hayallerinizi kaybettiğinizde hayatta kalsanız bile yaşamınız sona ermiştir. Mark Twain ‘’
Hayaller, hepimizin bir çok hayali vardır, bu hayaller türlü türlüdür kimi işinde, kimi aşında, kimi yaşamına dair hayaller kurar. Kurmalı da.
Yaşamında hayallere yer vermeyenler yeknesak bir yol içinde ilerler durur, yaşadığını zannederek renkler ile boğuşmadan. Çok renkler var hayatta ara renkler ama mutluluk veren renkler, görmek bakmak gerek.
Hayalperestlik değildir elbet sözü edilen, elde edilebileceklerin renklerle süslenmesidir, ona harcanan çabalardır. Kiminde başarırsın ‘’hayallerim gerçek oldu’’ dersin, kiminde ise ‘’hayal kırıklığı ‘’ yaşarsın. Ama yaşarsın, hayatın içine elini sokarsın ya bulanır eline yüzüne gözüne, yada aşk ile kavuşursun hayaline.
Kimi zaman pilin biter. Aslında en büyük sorumlu sensindir pilinin bitmesinde, kimseyi suçlamadan önce kendine dönerek sormak gerek ‘’neden ‘’ diye… Cevaplarını hakkıyla verebilirsen!
İlk başta kendinle yüzleşmeye başlamalısın aslında. Senin karşı tarafa verdiğim tavizlerden, altdan almalardan her şeyi iyi gösterme saçmalığından başlamıştır bitişler.
Sen fark ettiğinde bedenin senden ayrılır sana mesajlar verdim anlamadın der, anladığında ise biraz zaman kaybetmişsindir.
Önce kendini çok sevmelisin aslında ki, başkaları da seni sevsin. Kusursuzluk içinde boğulacağına bırak hayat biraz da geldiği gibi aksın varsın evinde salonun dağınık kalsın, varsın o akşam yemek olmasın, varsın evde eksikler olsun, hayat arkadaşın senin sevdiğin örtüne elindeki bardağı bıraksın. İş yerinde varsın masan dağınık olsun, patronunun istediği işi bir saatte değil de 2 saatte tamamla, arkadaşların dedikodu yaparken sen işine gömülme… Böyle bir sürü liste çıkarırım size. Senin koyduğun kurallar bırak değişsin hayat aynı akmıyor ki zaten. Tabii söylemesi kadar yapması kolay olmuyor.
Kendinizden vazgeçip bu kusursuzluklar içinde boğulurken bedeniniz isyan ediyor. Apar topar acile getirilip, serumlar takılırken damarınız bulunamayıp diğeri denenirken ağzınızdan ‘’Babacığım’’ çıkıyor.
Gözlerinizden yaşlar iniyor, minicik evladınızı düşünüp daha küçük ne olur tanrım ne olur diye yalvarıyorsunuz, hafif arabesk takılıp. O an öyle acı çekiyor öyle kıvranıyorsunuz ki ne olduğunuzu bilemeden, ne kadar güçlü olduğunuz, ne kadar hayata pozitif bakmaya çalıştığınız, ne kadar sizi tanıyanlar “ah hep neşelidir, iyi bakar hayata” dediklerini düşünseniz de bir ‘’kal’’ noktası ile yüzleşiyorsunuz.
O muhteşem mutluluk maskesi düşüyor. Zaten ne çok var dolabınızda o maskelerden. Ne olur bir günde takma şu maskeyi, sende insansın. Üzüldüğün günde olabilir, canının hiç bir şey istemediği de, hakikaten mutlu olduğun, güldüğün. Ama maske kullanma artık.
Doktorunuz size teşhis koyarken ilk ağzından çıkan cümleler ‘’hayatınızda aniden beliren sıkıntı üzüntü var mı, bedeninizi iyi dinlendiremiyorsunuz‘’ diyor.
Serumun etkisi sizi biraz rahatlatmaya başladığında kendinize soruyorsunuz; Ne ödül aldın? diye. Ne ödül?
Hayata biran durup dışarıdan bakabiliyormusunuz? Seçimleriniz doğrumu, seçtiklerinizde sizin ne hatalarınız var? Doğru yerdemisiniz?
Bir aile içinde yetişen çocuklar bile birbirinden o kadar ayrı kişilik ve özelliklere sahip ki, birde başka aileler de, görgü ve geleneklerde yetişenleri göz önüne alırsak farklılıkların olması içten bile değil.
Yaşamda hayallere hep yer var, dozunu ayarlayarak. Hayal etmek başarıya adım atarken bizlere enerji verir. Sadece gerçeklerle yaşayan çok da tatlı değildir, etrafınızda örnek varmı bilmem ama bir tanıdığım vardı mesela; esnekliği hiç yoktu ya evet ya hayırdı adımları.
Konuşmaları da bir o kadar sıkıcı… Hep dert yanar hep mutsuzluk akardı ağzından. Bir türlü kendi içinde mutluluğu yakalayamadı. Parayı çok severdi hesabında kendince belirlediği rakam olmadığında endişe ile dolaşır, acıklı haller takınırdı. Sonra çocukları büyüdü ve olan imkanlar keyifle kullanıldı. Onun endişe ettikleri hiç mi hiç başına gelmedi ama artık yüzünde o iç sıkıcı ifade yerleşti kaldı.
Yaşam biraz boş vermişlik galiba bakın bir örnekte tam tersi. Babadan kalan harika bir mirası sonlarına getirip halen endişe etmeyen ‘’vur patlasın çal oynasın’’ misali yaşayan her daim gezen, eğlenceli bir tanıdığım da var. Çalışmayı düşünmeyi geçtim her hangi bir önlem alma gereğini bile düşünmeyen. Etrafındaki dostlarına neşe saçan, bıcır bıcır.
İkisi de aslında uç örnekler. Bunun ortasını bulmak en akıllıca olanı sanırım. Ne hayattan vaz geçmek, nede çok hafife almak. Biraz balıklama dalmak, dokunmak yaşama acısı tatlısı ile biraz da korunmak.
Bir sene daha bitiyor… Yenisi gün sayıyor… Bu sene kendimizi silkeleme senesi olsun, yaptığımız hatalardan ders almak olsun, biraz daha kendimizi iç sesimizi dinlemek olsun ilkemiz, barışık olalım bize, sevgiye. Fazla fedakarlık değil de, birlikte yaşamı paylaştıklarımızla işbirliği yaparak yürütelim hayatı.
Anlamayan , buna yanaşmayanları da bırakın kendi haline, kendi dünyalarında yuvarlanıp gitsinler. Bunları unutursam mı? Fısıldayın bana.
Yeni sene beklentilerinize cevap veren, sağlık başta olmak üzere, bereket, bolluk, huzur, sevgi dolu olsun.
Ve tüm dünyanın, insanlığın en büyük servet olduğunu hatırlayacağı bir sene olsun.
İYİ YILLAR.
Perrin GÖKDEMİR ÜLKER 25.12.2014
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|