Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

NE YAPIYORUZ..!

Ülkeden yakın çevreye ( ki tersi de önemli ) derken önceki yazımda; iyi planlanmış bir ülke çevrenizde yapılacak yanlışlıklara izin vermezken, çevrenizde yaptığınız güzellikler de ülkede bütünleşir hatta ülkelere ve dünyaya yansır. İklim değişiyor diyoruz, neden? Doğa içinde ilkel koşullarda yaşarken, toprağımız, suyumuz tertemizdi, ormanlarımız zümrüt gibiydi, suya ulaşırken, besin elde ederken belki zorlanıyorduk ancak nüfusumuzun artmasıyla ve her şeyi kolaylaştırma yolunda yürüdükçe bu güzelliklerden yavaş yavaş bazen de çok hızlı uzaklaşmaya başladık.

Ormanlar içinde ya da açıklıklarında oluşturduğumuz korunaklarımızda ve çevresinde toprağı işleyerek elde ettiğimiz doğal besinlerle yaşarken, koşullara karşı daha dayanıklı yapılar ve yollar için arayışlarımız sürdü. Her şeyi elde ederken isteklerimiz artmaya ve daha iyisi demeye başladık, endüstri gelişti, kazançlar arttı, daha iyi yaşam için daha fazla ürettik ve tüm bunları doğadan yararlanarak yaptık. Ancak doğanın çok ve hızlı isteklere karşılık vermesinin, beklemediğimiz zamanlarda harekete geçen iç güçlerini ( yanardağ, deprem, fırtına, sel, vd. ) hatta bildiğimiz dış güçlerini ( canlılar ve cansızlar- iklim, toprak, su, vb.) hiçe saydığımızda, nasıl olabileceğini pek düşünmedik. Tükenebilir yenilenemez kaynakları, yenilenebilirlerle karıştırdığımız oldu.

Büyüttükçe büyüttük yapılarımızı, kaybettik topraklarımızı, kullandıkça kullandık ormanlarımızı, verdikçe verdik gübre, ilaç ya da hormonları fazla üretmek için bitkilerimizi, kirlettik sularımızı, havamızı, suya ya da yapılara kaptırdık besleyici üst toprağımızı, azalttık sıcacık ahşabımızı. Ne kazandık! Doğamızı yansıtmayan ancak yaşanası varlıklara sahip olmaya çabalayan kentler, insanları istediği yere daha kolay ulaştıran ancak canlı yaşam alanları arasında geçilemez sınırlar getiren yollar, çok üreten ve geliri yükselten ancak bacalarından karalar püskürten fabrikalar… Yaşıyor muyuz, yaşayabilecek miyiz soruları…

Sürdü gitti tüm dünyada bu uygulamalar ve mutluyduk son yüzyıla yaklaşana kadar ancak bir şeyler terse dönmeyi hızlandırdı. Doğa insan sayısına yetememeye ve burnundan solumaya başladı. Yıllardır sakinliğini koruyan yanardağlar, hareketlenerek havayı ısıtmaya, buzları eritmeye; yerkabuğu, üstündeki ağırlıkları azaltmak için içten taşmaya ve düşüncesizce yükselmiş kentleri yere yaklaştırmaya, dikilenden çok kesilen ağaçlar, açılan toprak, suyun akışını durduramamaya başladı ki, insanlar o zamana kadar pek göz önüne almadıkları Kızılderili Seattle'ın sözlerini anımsamaya başladılar. Özetle; İnsanoğlu kendi oluşturduğu çevre ile yok olmasını hazırlayacak olan bu sözler, 1800'lerdeki hızlı değişimler sonucu söylenmişti ama çok ülke dikkate almakta zorlandı ya da geç kaldı ve artık bu dünyadayız.

Sorunları getirmeden önce görerek ya da görmeye çabalayarak, yaşadığımız çevreyi düzenli kullanmayı, korumayı, insanlara yararlanacakları açık alanları büyüyen kentlerde amacına uygun olarak sağlamayı hedefleyerek yıllarca yapılan çeşitli çalışmaları bir isimle bütünleştiren ve Peyzaj Mimarlığının babalığını yapan Frederick Law Olmsted 'i anmamak mümkün değil. Kızılderili reisin tepkisi karşısında kaybolanları dengelemek üzere başlatıldığı görülen çalışmaların, tüm dünyada farklı örnekleri izlenmektedir. 1800 lerden itibaren Amerika'dan yayılan ve Türkiye'de 1960'lardan günümüze hocalarımızın hocası merhum Prof. Dr. Sadri Aran ile Ankara’da, Prof. Dr. Besalet Pamay ile İstanbul’da başlatılan, ancak 2000'lerde büyük ivme kazanabilen çalışmalar, artık gözle görülür boyutlara ulaşmaya ( TBMM çevresinin kalıcılığını ve uluslararası bahçe sergilerinde Türk Bahçelerini sergileyen hocamız Prof. Dr. Yüksel Öztan başta olmak üzere, İstanbul’daki örnekler ile merhum Prof. Dr. Günel Akdoğan, İzmir’de Bornova Belediye Başkanlığı da yapan Prof. Dr. Aysel Bayraktar ve diğerlerinin önderliğinde ), farklılıkları ayırdedilmeye başlandı. Umutluyuz. Ancak kentlerde yoğunlaşan bu çabalar, planlama anlamında henüz kısıtlı kalmakta. Envanterlerinin tamamlanamamış olduğu pek çok dünya mirasımız ve en önemlisi biyoçeşitliliğimiz konfor arayışına yenik düşürülebilmekte.

Dünyada çok önceleri başlatılan koruma çalışmaları, Türkiye'de geçte kalsa, 1958 yılından itibaren, Yozgat Çamlığı'nın Milli Park ilanı ile başlatılmış, sayıları günümüze kadar arttırılmış ancak bazıları geri dönüşüm ile kullanıma açıldığından ya da çevrelerindeki kullanımların etkileri ile değerlerini tam koruyamasa da, milli parklara ek olarak doğa anıtları, doğa parkları, yaban yaşamı koruma alanları, özel çevre koruma alanları, vb. oluşturulmuştur.

Çalışmalarımızın hiçbiri tek kerede yapılamamakta, planlama anlayışı tam olarak geliştirilemediğinden, kaybedilenler de bilinmezlerle sınırlanmaktadır. Kararlı çalışmaların güçlü koordinasyonla sağlanabileceği gerçeği, koruma ve kullanma dengesini oluşturacak en önemli gerçektir.

Kentsel ya da kırsal alanlarda da olsa, değişimlerin doğal etmenlerle bütünleştirilemediği yaşam ortamları, zamanla nüfus artışı karşısında sorunlarını hızla yansıtmakta, moral gücüne de etkili olduğunda sağlıksız toplumlarla dünya bütünleşmektedir!

Kentlerde açık ve yeşil alanların oranı nasıl önemli ise, kırsal alanlarda da yapılaşmalar o derece olumsuzluk getiricidir. Kentler, kırsal alanlara doğru genişlerken, açık alanların ne oranda bulunması gerektiği ve insan konforuna nasıl yararlı olacağı düşünüldüğünde, çoklu düşüncenin önemini kavrayan peyzaj mimarları, koordinasyon ve envanter yeterlilikleri yanı sıra gözlemleri doğrultusunda; yanıbaşından uzaya açılan yolda dünyayı daha yüzyıllarca kullanılır kılmaya yönlendirmektedir.

Her mesleğin kendi hizmeti doğrularını sahiplenmesi ile insan odaklı peyzaj mimarları; konutlar çevresini, parkları, spor alanlarını, çocuk bahçeleri ve çocuk oyun alanlarını, bulvarları, vb. sadece bitki dikerek güzelleştirir gibi bir görüşün oluştuğu dar çerçevesinin aslında uzaya kadar uzanan bir yolculukla tanımladığını algılatmalıdır.

Günümüzde, her insanın kendi doğrularını yansıtmak istemesi sonucunda ortaya çıkabilecek karmaşıklıklardan uzaklaştırarak, çoğunluğun kabulüne uygun düzenlemelerin sağlanmasında daha çok yapılacak çalışmanın bulunduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Bitkiler de canlıdır ve bir yerin aynası gibidir (hocam merhum Prof. Dr. Nizamettin Koç'un, dersindeki ve benim de öğrencilerime ilk önce öğrettiğim, sözü ile). İnsanlara göre en büyük zorlukları, kaçabilecek ayaklarının toprağa bağlı olması. O halde, güzelleştirmekte yanımızdan ayıramadığımız bu canlıların da insanlar kadar konfora gereksinimleri olduğu da hiçbir zaman unutulmaması gerekendir. İşte işin en önemli yönü; tasarım yapılırken insanlara konfor sağlanmasında güzellik katması düşüncesi ile kullanılan bu canlılar, yaşanası yerlerini bulmuş mudur? Görmek için yanımızda bulundurduğumuz bu canlıya istediği yaşam koşullarını sağladığımızı düşündük mü? İşte planlama ve tasarımı birbirinden ayrı düşünmeyen peyzaj mimarını diğer uygulayıcılardan ayrı tutan. Tasarımda bu canlıları kullanmayı düşünürüz ve yer veririz ama tanımadığınız bir canlıya nasıl davranmışsınızdır ya da tasarladığımız yapı acaba daha güçlü görülebilir mi bu canlılarla? İstenen özelliklerde canlılar yetiştirilmek istendiğinde ana babaları kalmış mıdır ya da bırakılmış mıdır? Değişiklik istendiğinde de farklı özelliklerde yetiştirilenler doğada nasıl karşılanır? gibi sorular çoğaltılabilir…

Özetle; Ülkemizin de imzaladığı Avrupa Peyzaj Sözleşmesi ile de tanımlanan peyzajın, jandarması olarak çalışmalarımız konusunda, canlı ve cansızların birlikte yaşadığı dünyayı sonsuza kadar iyi yaşatmayı hedef edinenlerle yollarımız kesiştiğinde aynı dilden konuşmayı sağlayacağımız inancıyla, yazmayı sürdüreceğim. Görüşlerinizi belirtmeniz dileklerimle…


Dünyanın dengede
kalmasını sağlamak
için yapılacak…


P e y z a j ı n   t e m e l i,
L o k a l i n   a n a l i z i,
A n a l i z d e n   ö n c e s i,
N e d i r   s ö r v e y?   d i y e n i,
L i y a k a t a   d a y a n a n,
A l d a n m a d a n   a l d a t m a d a n,
M ü k e m m e l i  a r a y a n ı
A r a m a z s a n,   b e k l e m e   k o n f o r u!

ve

T a n ı m l a n ı n c a  k u l l a n ı m,
A r a r s ı n   u y g u n u n u,
S a n ı r s ı n   y e t e r l i,
A r a n a n l a r a   v e r i l e n i,
R a s t g e l e  g e l s i n   i s t e n e n l e r,   d e r s e n,
I s m a r l a m a y a   s ı ğ ı n ı r s a n,
M u t l u   e d e c e ğ i m   d e r k e n,


B u   i k i l i y i   k ü s t ü r ü r s e n,
U n u t   g i t s i n   y a ş a n a s ı   d ü n y a n ı…
D u r d u r a m a z s ı n  a m a,
U y d u r u r s a n   d e n g e y e
R o t a s ı n ı   s a p t ı r m a z s ı n…


Prof. Dr. Güniz AKINCI KESİM
26.01.2009

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 

 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.