Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

NASIL DA ZAYIFLAYAMADIM :))

Merhabalar, bu yazımla sizi biraz gülümsetebilmek istiyorum : ) Şu benim kilo sorunum hayatımın son 20 yılıdır var maalesef. Doğumlar, kilo vermeye çalıştıkça zayıflayıp zayıflayıp geri almalar, kilo aldıkça depresyona girmeler depresyona girdikçe daha da kilo almalar filan derken hazır tartının pili de bitmişken en son tartıda 94 kiloyu gördükten sonra artık tartılmamaya karar vermiştim. Evin en çok kullandığım aleti ile de aram bozulunca bendeki kilolarda artık görüntülenememenin de etkisiyle arttı da arttı. Bütün kilo ile ilgili esprileri duymuşluğum, bütün şakalarına çok komikmiş gibi gülmüşlüğüm bile vardır :) Artık bunlardan kurtulmak hayal bile edilemeyince kilolarıyla barışık yaşamak seçeneği daha akla yatkın hale gelmeye başladı ister istemez.

Hal böyle olunca bana söylenen her kilo verdiriciye de otomatikman bir antipati oluştu tabi bende. İlk ve en çok tepki her zaman olduğu gibi annemden geliyordu. Vay efendim hiç hareket etmiyormuşum da, iki adım bile yürümüyormuşum da, kendi evimi bile temizlemeyi, temizletmek için millete paraları saçıyormuşum da, azıcık yemesem azıcık da hareket etsem ne kolay verirmişim de ama bu söylenenleri hiç ciddiye almıyormuşum da. Eee söylenenlere kulak tıkayacağım ya bi kere. Her söylenene sırıtıyorum ve güya ciddiye almıyorum, hiçbir söylenenden alınmayacağım kararlıyım : ) Tamam başkalarına vurdumduymaz imajı iyi de bir yandan da ah bu söylenenlere karşı ne yapsam da nasıl yapsam diye de içim içimi yiyor. Bir kere baştan şunu itiraf etmeliyim. Evet kendimle barışık takıntıları olamayan hayata pozitif bakmaya çalışan biriyim bu doğru ama bir de kilolarımın bana çektirdiği eziyetler var karşımda dağ gibi. Örneğin yürümekten nefret ettiğimi beni tanıyan herkes bilir. Spor filan şaka gibi zaten, ne sporu. Yıllar önce bir arkadaşım ki daha bu kadar da kilolu değilken tutturdu ben taa nerelerden dolmuşlarla geliyorum sen yolun karşısına geçeceksin hadi illa gidelim step yapalım diye. O zamanlar step pek bir moda. Israrları karşısında e hadi tamam dedim yapalım, maksat spor olsun :) Meğer bir arkadaşını da davet edince indirim oluyormuş ikimize de :) Gittim bende yazıldım başladık filan ama hoca geliyor bize bir kaç şey gösteriyor sonra hoca kayıp. Biz kan ter içinde tepinip duruyoruz, neymiş birkaç gram vereceğiz diye. O kadar hareketi yapınca tabi ben aç kurtlar gibi acıkıyorum. Önce benim para tuzağı bölümü dediğim, mekanın ise oraya vitamin bar dediği kısımda bir güzel akla gelebilecek her şeyi içip yiyoruz, sonra benim ev yakın diye arkadaşımla bize gidiyoruz, e misafir gelmiş birşey hazırlamasan olmaz, gelsin kahvaltılıklar gitsin börekler derken ben bir ayda beş kilo birden aldım :) Ya dedim bu işte bir yanlışlık var; ben zaten bedavaya kilo alabiliyorum birde üste bu kadar para vermesem mi :) Maalesef amatör spor yaşamımın son macerası da bu step oldu. Ama tabi bu benim için geçerli siz yine de spor yapın :)

Sonra hazır kilo vermek için bir şeyleri denemeye başlamışken artık kim ne dese denemeye meyil ettiğimi fark ettim. Güya da çaktırmıyorum ama ne zaman bir zayıflama yönteminden söz edilse benim kulaklar hemen maksimum duyma seviyesine ulaşıyor. Fakat kilo vermeye çalışma aşamasında şöyle de bir handikap var, kilo vermeye çalışacaksınız ama bundan kimsenin de haberinin olmaması gerekiyor. Çünkü verdiğiniz uğraşı hemen sonuç vermiyor, o arada kimle karşılaşıp kilo sorunu konusu açılsa ya ‘’aaa e hiç kilo verememişsin noldu senin diyete ‘’ lafını duyup çaktırmamaya çalışarak içten içten delleniyorsunuz ya da zaten aç bilaç gezmekten bıkıp sonuç da alamayınca iyice giden moralle hali hazırda sözünü edecek bir durum dahi oluşamadan kendinizi daha da çok yemeye veriyorsunuz. Eski tas eski kilo tombik yaşamınıza devam ediyorsunuz. Tabi bu arada birileriyle bir araya gelip yememek hiç olmayacağı için diyet lafını bile söylemeye korkunuzdan herkesle birlikte birşeyler yiyip içince onca günler aç yaşadığınızla kalıyorsunuz. Sonuç hep hüsran :)

Daha önce oturduğum eve yakın bi kuaförüm vardı kulakları çınlasın, karı koca birlikte çalışıyorlar ve kilolular. Ben de oraya ne zaman gitsem dükkandan çıkana kadar hep konumuz; uğraşıp veremediğimiz kilolarımız :) Yok onu duydun mu bunu denedin mi yok şu yeni çıkmış, yok bunu kullananlar hastalanmış, şunu yapan şöyle olmuş. Ölenler filan bile var ama umurumuz değil kim ne dese deniyoruz, yeter ki bir kaç kilo zayıflayabilelim :) Ta ki dükkandan çıkıp yeniden karşılaşana kadar yıllarca ortak konumuz hep kilolarımız oldu :) Denemediğimiz de bir şey kalmadı. Dükkana girdiğimde ilk karşılaştığımızda olumsuz sonuçlardan dolayı önce bir göz göze gelmiyoruz. Ama dön dolaş konu sonunda hep kilo verme işine geliyor. Onlar deniyor bana tavsiye ediyor deniyorum, ben denediğimi onlara tavsiye ediyorum, yıllarca kuaförümle böyle bir kilo açmazımız oldu :)

Hiç unutmuyorum bir gün kız kardeşim aradı. Abla sana harika bir haberim var. Benim ulusal problem haline gelen kilolarım için denemediğim bir şey keyfetmiş. Ee anlat neymiş dedim. Hala tarifi yemek defterimde duruyor : ) Efendim tamda bu mevsimde, eee, mayıs sonu gibi çınar ağacı yeni yapraklar açmaya başlayınca, eee, işte o taze yaprakları bilmem kaç tane toplayacaksın, eee, o her 2 yaprak için 1 bardak su ile onları haşlayacaksın, eee, esi soğutup her sabah yada sabah akşam aç karnına içeceksin, eee, esi çok güzel kilo verdiriyormuş. İyi de tadı nasıl bişi içilebilir mi dedim, zehir değil ya zayıflamak için dene işte dedi. Kilolu olunca ne dense denemek zorunluluğu vardır bir de :) Denemek istememek kilo vermek istemiyorsan sen bilirsin cümlesiyle sonlanır hep :) Hadi tamam deneyeyim bari dedim. O koca çınarın taze yapraklarını toplayacağım diye deli danalar gibi dolandım saatlerce mahallede ağaçların etrafında :) Kimseye de söyleyemem ki, ya bana ne yapıyorsun deseler :) Ya denerde kilo veremezsem kepazelik :) Neyse yapraklar tarifteki gibi toplandı, tek tek yıkandı, pişirildi, koca tencerenin soğuması sabırsızlıkla beklendi ve o beklenen an geldi. Sabah aç karnıma 1 bardak içmem lazım. Doldurdum bardağa pişmiş çınar yapraklarının suyunu, görüntü berbat, içinde tozlar yüzüyor :) Koku berbat, dilimin ucuyla bi tadına bakayım dedim. Aman allahım nasıl acı, nasıl buruk, nasıl keskin bir tat. İçilecek gibi değil. Sabahın köründe kardeşimi arayıp ben bunu içemem desem komediye bak :) İçmem lazım. Bir bardak 2 bardak da değil ki mübarek koca tencere : ) Kendi kendime millet aç susuz ne zorluklarla yaşıyor sen keyfin için bir yaprak suyunu mu içemeyeceksin, iç gitsin dedim. Tıkadım burnumu diktim kafaya. 15- 20 saniyede anca kendime geldim. Ben ki daha önce zayıflayacağım diye o berbat tadı olan kekik suyunu bile içmiştim ama bu ondan da beş beter, berbat birşeydi. Bir an koca tencereyle göz göze geldik ve ben can havliyle, tam da o ana denk gelen duamı o zaman etmişim; Allahım ne olur tadı harika bir şey olsa yesem içsem, yiyip içtikçe mum gibi eriyip incelsem :) Artık nasıl içten ettiysem :) Ben tabi bir kaç bardak daha kendimi zorlayıp içtim ama kardeşimle ilk telefonlaşmamızda isyan edip bu içilecek bir şey değil, bir günde 50 kilo vereceksin bile deseler yine de mümkün değil diyerek bir ‘’ kilo verme çalışmasından ‘’ daha başarısızlıkla pes etmiştim :) İşin kötü yanı size kilo verdirici bir şey tavsiye eden de sizinle birlikte o başarısızlığı yaşamış kadar hüsrana uğruyor :) Kahrolan bir kişiyken, tavsiye edenlerle birlikte kahrolanların sayısı da artıyor :) Hele bir de insanın erkek kardeşi doktor ise, hiçbir konuda sanki doğru yapıyormuş gibi de yapamıyorsunuz, illa doğru yapmalısınız :) Ah bir de doktor olmasa daha ne gariplikler yapardım kim bilir. Bana az mı bunları hemen çöpe atıyorsun diye zamanında denemek için aldığım, dünyanın parasını verdiğim pek çok şeyi attırmadı, neyse ki yaptıklarımın çoğundan haberi olmamıştı, bu yazıyı okuyacağı zamana kadar :)

Kilolu olmak evet gerçekten berbat bir şeydi. Ne kıyafet seçme şansım vardı, ne zevkime göre giyinme şansım, hatta önceleri büyük beden kıyafet bulabilmek bile zordu. XL diye adlandırdığımız beden bile önceleri tek tük bulunuyordu, bakmayın şimdilerde ortalama bedenden sayıldığına. Sanki kiloluların giyinme zevkleri de değişiyormuş gibi ne zevksiz şeyler giyinmişliğim vardır :) Hatta alırken tezgahtarla pazarlık yapardım; lütfen anne kıyafetleri gibi olmasın :) Artık ne demek istiyorduysam :) Çook uzun yıllar çok istediğim halde uzun çizme hiç giyememişimdir örneğin :)

Tahmin ediyorum zaten hep onun yüzünden olmuştu. İlk maaşımla anneme bir hediye almaya söz vermiştim. Pahalı bir mağazaya gittik kıyafet bakarken 46 beden bakan bir hanıma; ay ben o beden olsam sokağa çıkamam lafı istemeden ağzımdan kaçmıştı : ) Kadın bana fena baktı ve kesin içinden beddua etmişti : ) Sayesinde artık 46 beden, zayıfladığımda giyinip hoşnut olacağım bir ölçüydü benim için : ) 50, 52… ötesini hiç söylemeyeyim bile : )

Bir kere başladınız mı kilo verme çalışmalarına, artık bunu bilen etrafınızdaki herkes size diyetisyen gibi konuşup, doktor gibi tavsiyeler verip, psikolog gibi davranmaya başlıyor :) Defalarca alıp alıp verip yeniden aldığınız kilolarınızla; değilseniz de artık kendinizi herkesin dediğini yapmaya mecbur hasta gibi hissetmeye başlıyorsunuz ki ben bu konuda belki de tanıyabileceğiniz en rahat kişilerden de biriyimdir oysaki. Fakat bir de hayatın gerçekleri var; hareket etmiyor eleştirilerine; ya nasıl hareket edeyim bu kiloyla diyemiyorsunuz, spor yürüyüş yapmalısın sözlerine canım istemiyor deme hakkınız yok, en yakınınızdaki eşiniz çocuklarınız arkadaşlarınız bile; ya biraz vermeye çalış gibi şirin sözler söylüyorlar ya da denemelerinizin başarısızlıkları sonucunda; boş ver yeter ki sen gerilme de biz seni böyle kilolu da seviyoruz diyorlar :) Dikkat, kilolu değil; kilolu da :) Bu tek başına hiçbir anlam ifade etmeyen ‘’ da ‘’ sözcüğüne bile takılı kalabiliyorsunuz çoğu zaman :) Girdiğiniz mağazada ‘’ hanımefendi maalesef büyük bedenimiz yok ‘’ cümlesini duyup, sevimli sevimli sırıtıp, zaten kız kardeşime hediye bakıyorum demişliğiniz olabiliyor :) Aynaya bakıp kendinizi beğenmemekten, otobüste dolmuşta yanınıza oturanın suratının değişmesinden, denize havuza gidince suyu taşırma esprilerine kadar, arabada sen öne otur biz arkaya sığarızlara kadar ahh ahh nelere şirin şirin sırıtmak zorunda kalıyor insan :) Kısacası kilolu olmak zor zanaat :)) Bir kere ilk başta kilolu yaşamak daha pahalı; kıyafetinizden, beslenmenize, sağlığınızdan, yaşam kalitenize kadar maddi ve manevi her şeyinizi etkiliyor. Hatırlıyorum; kilolu insanların daha neşeli kişiler olduklarını okumuştum bir yerlerde, fakat yaşayınca anladım ki, hem kilolu hem de neşesizseniz aman aman, hiç çekilir biri değilsiniz, biraz da mecburen neşeli olmak zorundasınız :)

Sözün özü piyasada satılıp da zayıflamak için denemediğim yol yöntem diyet çeşidi aktivite sanırım kalmamıştır. Diyetisyenlere gittiğimde yaşadığım komedileri belki başka bir yazımda paylaşırım :) Ama şunu çok rahat söyleyebilirim, teknik olarak elbette ki konunun uzmanı değilim ama başıma gelenlerden ve denediklerimden çok rahat bir kaç diyet kitabı çıkartabilirim. Konu nasıl zayıflayamadığım olduğu için şu günkü 34 beden, 58 kiloma nasıl kavuştuğumu uzun uzun anlatmayacağım, zaten bazıları bıktık artık senin kilo hikayenden de diyebilirler, ee haklılar yaşamayan bilmez bu hala da komik bulduğum eziyetleri :) Ve hatta bunca kilodan kurtulup hayata yeniden başlamak kadar yaşanabilen mutluluğu, gerçekten de yaşayanlar ancak hissedebilir. Evet elbette çok bilinçsizce şeyler yapılıyor ki zayıflama uğruna bende daha ne komedi şeyler yaşadım :)

Biliyorum bu yazıyı okuyacak; önce sağlık sonra güzellik için, kolay kilo verebilmeyi, sağlıklı incelip, kalıcı kilomu sabitlemeyi başarmama rehber olan, kullandığım ürünlerle beni tanıştıran bireysel danışmanım ve aynı zamanda çook eski dostum olan yaşam koçuma ve artık benim de bünyesinde olduğum, mutlu bir çalışanı ve temsilcisi olmaktan gurur duyduğum şirketime çook teşekkür ediyorum. Yemeyi, içmeyi, tatlıyı, hiç ayırt etmeden çöp kutusu gibi alakalı alakasız saatlerde atıştırmayı bu kadar seven ben bile bunu başarabilmişsem ki, şunu da yazmadan geçemeyeceğim. Kilo vermeye hazır olmak diye de bir şey varmış. Eğer hazır değilseniz başarmak gerçekten zorlaşıyor. Zorlandığım zamanlar, ben henüz hazır değilmişim. Nasıl olsa kilolarımı verebiliyorum diye, gerekli gereksiz yerken, aslında tam olarak bu değişikliğe hazır olmadığımdan yemekte ısrar ettiğimi fark ettiğim anlar çok oldu :) Ama eğer hazırsanız ve gerçekten istiyorsanız da buna hiçbir şey engel olamıyor. Şu gün kendimi daha öncesine göre normal hissetmeye başladım ve dedim ki bu muymuş ya, bunca sene boğuştuğum zorlandığım şey bu muymuş. Eee tamam işte bu kadar basit, bu konu artık benim için de hayatın en önemsiz konularından biridir. Çünkü başardım. Eğer başaramasaydım anlamsızca sorun gibi gördüğüm ve defalarca yaşadığım hüsran, başardığımda ne kadar da basit ve önemsiz geliyor. Ben ki başardım herkes başarabilir. Bu konuda herkese yardımcı olmaktan mutluluk duyarım. Yaşadığım bu mutluluğumu dostlarımla paylaşabiliyor olmak, dostlarıma bu yolda koçluk, kılavuzluk yapıyor olmak da mutluluğumu kat kat arttırıyor.

Yaşadığım 20 yılın komedisini bir yazıya sığdırmak kolay değil, bu konudan daha çok yazılar çıkar ama şimdilerde bir süre incecik olmanın keyfini yaşamak istiyorum izninizle :) Artık benim işim bu ve elbette ki bunu yaşamak isteyen herkesin de yanında olmak şartıyla kendimi bu keyfe de fazlasıyla layık görüyorum. Hayat hem çok güzel ama hem de çok kısa; kendinize değer verin, kendinizi iyi hissetmeyi önemseyin. Önce siz kendinizi sevin ve kendinize değer verin. İsteyin, istediğinizde başaracaksınız, ben de her türlü komedisini yaşadığım bu maceralı yolun başından sonuna kadar sizinle birlikte olacağım, söz …


İlknur ERŞAHİN ÇAKICI
3.10.2015

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 





 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.