KENTSEL DÖNÜŞÜM - DUYGUSAL KARMAŞA
Evet şehirde her yer her yerde. Kocaman inşaat kamyonları şehrin göbeğinde, sanki normal zamanda trafik pek hoş ve boş bir durumdaymış gibi, şimdi tam hoşhoş :))
Benim mimarisine, kocaman balkonlarına ve görsel olarak sevimliliğine kapıldığım bir binanın da yıkımına başlandığını gördüğüm anda içimdekileri yazmaya karar verdim.
Caddede Onsekizmart sahilde, kocaman balkonları olan merdivenleri dışarıdan görülen yeşillikleri bol bir binaydı. O büyük balkonlar oturanların zevklerine göre hazırlanmıştı kiminde büyük koltuklar kiminde sandalye saksılar ve hepsinde çiçekler vardı. Bahçe girişinde ağaçlar ve yaseminler doluydu.
Yaşayan, yaşatan evlerdendi benim için burası.
Keza, Çatalçeşme de girişinde kocaman palmiye bulunan bir adacık yerle bir oldu, palmiye toz toprak içinde canım acıyor, korumaya bile alınmadı, yeşil değil beton daha kıymetli unutuyorum. Ben halen minicik toprak parçalarına yenilen meyve çekirdeklerini eken, çiçekleri çoğaltmayı seven, tohumları toplayarak yeni sezona saklayan, balkonumu seraya çeviren uzaylıyım.:))
İlk başta bu serüven (kentsel dönüşüm)bir gereklilik neticesinde başladı en azından ben öyle düşünmek istiyorum, sonrasının rezilliğini kelimeler bile anlatamaz sanırım. Bir anda şehir emlak zenginliği ile doldu taştı.
Kamyonlar tüm sokakları işgal etti, sonrasında birbirine çok benzer, çoğunda mimari estetik olmayan balkonsuz (ki deprem yönetmeliği filan falan) büyük cam kavanoz benzerleri binalar yerlerini aldı. Hele bazıları öyle abartılı ki iş yerimi, yerleşim mi hayal dahi edemiyorsun.
Bunların dışında, müthiş hikayeler de yerle bir oldu. Fotoğraf albümlerinin artık yerini alan dijital ekranlar gibi. O eski evlerin yerine gelenlerin ulaştığı fiyatlar ise dudak uçuklatan rakamlara dönüşüyor. Eh tabiî ki çok kalkınmış ve zengin bir ülke olunca kazançlarda dolar, euro bazında olunca milyon $ ‘lık evler almak çok kolay oluyor. Buda yadırganmıyor…
Herşey değişiyor, evler binalar gibi. İnsanlar değişiyor, ilişkiler kopuk kopuk. Gerçek, dürüst ne evlilikler nede dostluklar kaldı. Birçoğumuz ve yeni yetişen nesiller hep ‘’ben’’ merkezci. Yaşam ağırlığı buna yöneltti insanları. Eskiler ise acıklı izliyor bu değişimi anılarını paylaşarak.
Birçoğumuz “ah eskiler‘’diye andığımız anlar ile dolu yaşıyoruz şimdilerle karşılaştırdığımızda hayatı. Kocaman sofralarda dostlarla yenen ev yemeklerinin yerini mekanlar da yenenlere bıraktı. Komşular birbirlerine yardıma koşarken şimdilerde karşı komşuyu bile tanıyamaz olduk, etiketlere yöneldik güçlü gözükmek için parçalıyoruz kendimizi. Mütevazılık raflara kalktı, iyimser olmak ahmaklık olarak algılanmaya başladı. Bir fincan kahve istemek yüzyıllar öncesinin mizahı olarak günümüze taşındı.
Empati yapmayı tamamen unuttuk, saygıyı sildik defterden senin gibi düşünmeyeni kötüler olduk ve mutlu insanlardan mutsuz insanlara transfer olduk.
Tv kanallarına bakıyorum, orada bile insanı aşağıya çeken birbirinin aynı konuları işleyen mutlaka silahlı, kavgalı, aldatmalı, kin öfke dolu aile kavramı yok olmuş diziler reyting yarışında.
Daha ılıman keyifli diziler başlaması ile bitmesi bir oluyor, bu aralar sıkı sıkıya yapıştığım bir dizi var mesela; Kiralık Aşk… Sıcacık geliyor bana pırıl pırıl insanlar oynuyor ve çok başarılılar. Sevgiyi ekrandan dışarı taşırıyorlar. Sakin mutlu, neşeli, aşk dolu. İlişkilerin dozu bile eskileri hatırlatan cinsten, öyle paldır küldür yaşananlar, atlamalar, tecavüzler yok. En güzeli de seyredeni sakinleştiriyor, böyle de olabiliyormuş diziler dedirtiyor. Bir dönem hiç kaçırmadan seyrettiğim Gülse Birsel ‘in yarattığı Yalan Dünya gibi.
Aslında Aşk da özel, birbirini sevmeyi bilmek başlı başına bir iş….
Güç ister, yürek ister, körlük ister. Halil Cibran, Ermiş ‘de evlilik kurumundan şöyle bahseder; ‘’Bırakın mesafeler olsun aranızda… Birbirinizi sevin ama aşka pranga eylemeyin… Şarkı söyleyip dans edin birlikte eğlenin ama yalnız başınıza olun ikinizde… Birlikte durun ama yapışmayın ‘’
Biz insanoğlu da aslında Kentsel Dönüşün kapsamında, yenilenen binaların aksine bir dönüşüm geçirip kendimize özümüze o sevgi dolu, birbirini kınamayan eleştirmeyen olduğu gibi kabul eden birlikte yaşamayı başarabilen toplumlara dönüşebilsek….
Perrin GÖKDEMİR ÜLKER 9.11.2015
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|