BİTLİS’TE BAZİLEUS İZLERİ
VE TADİLAT DİYEREK ALTI OYULAN CAMİLER…
Atatürk Camisinde yapılan tadilatı gördüm, ürperdim. Kureyşi Camisinde tadilatı gördüm, dehşete düştüm. Ulu Caminin çevresi hala kapalı, içerde ne olup bittiğini göremedim. Üç yıl önce geldiğimde Gök Medresede yapılanları görmüş üzülmüştüm ve 2009’daki tadilattan beri tepesindeki hilal eğridir, Bitlisliler farkında değiller. Bitlis’i yazmaya karar verdim.
Bitlis’in tarihinde buranın önemli bilim merkezi olduğuna dair pek çok bilgi var.
Burası tipik bir Bazileus bilim şehridir. Roma tarihçilerinin Kırım’dan Şiraz’a kadar Bazil ülkesi dedikleri yer burasıdır. Şehrin antik adı Bedlüs, Bazileus’un telaffuz farkıyla söylenişidir. Akmenid İmparatorluğundan beri, kuzeyde Milet’e, güneyde Selevkoslara, Sasanilere, Zeydanlı Şeddailerden Selçukluya, Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyetine kadar bütün Oğuzlu devletlerinin izlerini burada bulabilirsiniz. Bu devletlerin her biri batıdan gelen köleci tefeci yağmacı korsanlara karşı birleşip direnerek kurduğumuz devletlerdir, önce bunu bilelim. Her birinin yıkılışı da yine batılı tefeci tüccar sınıfının borç vererek devleti ele geçirmesiyle olmuştur, bunu da bilelim. Bugün yaşadığımız yıkımlar yine budur ve tarihi doğru öğrenmediğimiz için bütün bunlar başımıza gelmektedir. Bunu hiç unutmayalım.
Bitlis tarihini çalışırken buranın İsfahan ile eş tutulduğuna rastladım, şaşırtmadı beni. Aynı bilim ve sanat mantığını oradaki mimaride de bizzat görmüş birisi olarak, bu benzetme doğrudur diyorum. Nisan 2015’de gezdiğim İsfahan’da Kızlar Camisinde gün batımı sırasında kubbesinde oluşan yaldızlı tavus kuşunu gördüğüm zaman, “Işık sanatıyla geometrinin dans ettiği yer burası” demiştim. Tanrısına Mersi diyen Pers/Fars artık “ışık bilimi ve sanatı” demekti benim için. Bitlis ile İsfahan benzetmesi onun için beni şaşırtmadı.
“Bilim yapmak ibadettir” diyen Semerkantlı İmam Maturi Ata’nın izlerini İsfahan’da bulduğunuz gibi Bitlis’te de bulursunuz. Eli elinize dokunduğu anda abdesti bozulur ama, şiirin de tarihin de derinliklerine ineceğiniz bir güzel insanla her an karşılaşabilirsiniz. Size söylemez ama anlarsınız, Maturidi itikadındandır. Atatürk’ün itikadı için de Maturidi idi derler. Maturi adını açarsak karşımıza Batur/Bedir/Bedri/Mitri/Metre vb sözcükler çıkar.
Bitlis’teki tüm eski camilerin altında medrese var. Kanuni zamanında bilim yapan medreseler kapatılmış, iyi dersler kötü dersler şeklinde bir ayrım yapılmış, müspet ilimler için kaldırılma kararı çıkartılmış, medreseler sadece ibadet yeri haline getirilmişti. Ancak Bitlis bu karara uzun süre direnmiş görünüyor. Halen daha şehirli nineler kendi amcalarını dedelerini anlatırken nasıl bilgili ve kültürlü olduklarını anlatırlar, hatta siyah başörtüsü takan torunlarına “Ne bu başınızdaki kara şeyler, böyle genç örtüsü olur mu?” derler.
Bitlis’in böyle güzel insanlarından biriyle tanıştım, İmam İsmetullah Bey. İhlasiye Camisinde benimle görüşmeyi kabul etti. Sohbetimizin arasına ikindi namazı girdi, kadın mahfeline çekildim, namazı kıldırırken onu dinledim; namazda Farsça “Ellahu ekber”, dua okurken ise Arapça “Allahü ekber” diyordu, tıpkı Rize’de bizim söylediğimiz gibi. Bunu da not ettim, sonra görüşmemize devam ettik. Önce Kureyşi Camisinin tadilatı hakkında kaygılarını o bana anlattı, sonra ben ona eğitimle ilgili kaygılarımı, ders kitaplarında milli ve manevi değerlerin nasıl aşağılandığını 1.sınıf Okuma Yazma ders kitabından göstererek anlattım. Arkasından o bana yabancıların içimize girdiğini, fitne soktuklarını anlattı. “İngilizler bunu bize tarihte de yaptılar, biz kendimize ben şuyum ben buyum demedik, onlar bize birer isim taktılar, bizi böldüler, onlara kanmayalım birliğimizi bozmayalım, tarihten ders alalım”, dedi en dostane sesiyle.
Burada Atatürk’ün 1916’da ziyaret ettiği ve namaz kıldığı bir cami var, altında eski bir medrese var. Halk caminin adını Atatürk Camisi koydu. Tadilat geçirdi ve adı Gazibey Camisi oldu, fakat Atatürk adını yok edemediler, bu önemlidir. İnternette Bitlis’in camilerini anlatan bir site var ve Atatürk Camisi veya tabeladaki adıyla Gazibey Camisi adını bu siteye almamışlar. Ama onlara inat, Bitlis’te dolmuş şoförü size yerini gösteriyor.
“Bitlis” adında saklı olan tarih:
Bazileus/Medlüs sesdeşliği bize bir tarih belgesidir. Bu sözcük milattan öncelere kadar giden antik değerde bir sözcüktür. Bence Bazileus sikkesi basan Oğuzlu devletlerini tarihten silemediklerine bile işaret eder.
Antik devletlerden Akmenid (Pers) ve Milet (Med) uygarlığının paralarında en yukarıya yazılan Bazileus adının altında ay-yıldız görülür. Yıldızı sekizli olup bir adı da Kızıl Yıldız’dır. Bunlar, başı kızıl kurdeleli olarak Roma krallarıyla ve onların Haçlı ordularıyla savaşan Oğuz beylerinin sembolüdür. Hem Bazileus adını hem Kızıl adını Bitlis halkı mahalle adlarında, soyadlarında ve Cami adlarında yaşatıyor. Bu çok önemlidir.
İşte bir antik para: Karadenizli Pantus kralı Mohti Oğuz VI.Midridate’nin kızı Zeynep’ten torunu Pers Kapadokya kralı Karaman Dor Beyi “AriyarOğuz”un parasında onbir gezegen, ay yıldız ve en yukarıda Bazileus yazısı: (MÖ.1.yy.) (Resim1)
Madalyonun en yukarısında BAZİ-LEUS yazar; bu isim kralın inanışını bize söyler.
Bunu Med-lüs olarak okuyabilirsiniz; Z harfi D dönüşümlüdür. “Lüs”ten dönüşen “lis” eklenmiş; Ulu-us... Ulu-akıl; Hilal... Ankara Ulus semtinin antik Oğuzata (Augusto) Bilimevinden adını alması gibi.
Ulu-akıl Ay. Ay’ın diğer adı Mez/ Med/ Mad/ Mouze, ilâ...
Bitlis halkı Ulu’yu “ülü” şeklinde telaffuz eder; Med’lü-üs. M sertleşirse B/P olur, bu kez Bed-Lüs oluşur.
MED hecesinde Ay inanışlı (Mitra/Bed-ri) kavramını okuyoruz. Yani vatan toprağımızın antik adı olan Bereketli Hilal ve halkının adı Med Ulusu. Kaç bin yıldan beri paramızda ay varsa o kadar da Medreselerde göğe bakan Hilal vardır. İşte Bitlis Gök Medresenin tepesindeki hilalin yerine ne koyduklarını merak edip bakınız, hilal yukarıya bakmıyor; İngiliz sömürge dini Protestan Evangelizme dönmüş bir yamuk hilal...
Şamani bilim adamlarının Bitlis’te gökbilimi yaptığının izlerini de bu camilerde görüyoruz, Kutsal Döngü ya da Çarkı Felek dediğimiz daire içinde onikili çark motifidir. Güneş merkezli Samanyolu’nu ifade eder. Takvim denilen zamanı ölçenler onlardı; ay takvimi, aylar, Güneş takvimi, gün, saat, vb. Bitlis İhlasiye Medresesinin her bir kapısının üzerinde bunu görürsünüz; yani diyor ki bu odalarda Samanyolu ile ilgili bilim yapılmaktadır. Hatta, gökyüzünü kâğıt üzerine çizmek için gereken “geo-metri” ölçü birimine “metre” diyorlardı...
Mitra’cılık diye Roma krallarını korkudan titreten bir inanışa kadar uzanabiliriz. Sömürgecilere karşı Hilal uğruna savaşırlardı. Romalı Yahudi oligarklar Hıristiyanlığın doğuşunda önlerindeki en büyük engel Mitra-izm dedikleri Bedri-dinli başlarında kızıl kurdeleli Oğuz savaşçılarından söz ederler. Bugün Bitlis o aslan yürekli Oğuz atalarımızın bakiyesi olduğunu bize ispatlayacak kadar önemli izlerle doludur.
Roma senatosunda Sezar’ın Bazileus (kısaca Bazil) ülkesine, yani bize verdiği tarihten ve hafızalardan silme cezasından da söz etmeliyiz; adının yazılı olduğu her şeyi yıkın, üzerinden tarla sürün, tarihten ve hafızalardan silin, adını anmayı yasaklayın, demişti, Milat denilen o tarihte tarih sıfırlandı, bizi tarihe gömdüler, gömdüklerini sandılar, küllerimizden doğduk. Millet olmuş kaynaşmış Persler ve Medleri birleştiren Oğuz beylerinin bir adı da Kor-ata, ölünce üç hilalli mermer mezara gömülen, Efes Kuret caddesinde üç hilalli mezarları olan Oğuz beylerin KOR-ATA adı... Bugün Kürt adının kökeni. O da biziz!..
Ölünce naşımız hala üç hilalli cenaze arabasında taşınıyor ve maalesef üç sarı bereketli (çiçekli) hilalin rengi 2009 yılından beri beyaz ölüm rengi yapılmıştır; hilalimiz de tarihten siliniyor. Tadilatlarla yamulması yetmedi, rengi beyazladı ve en son bazı cenaze arabalarında ters dönmüş beyaz hilaller görüyoruz. Tarihten silme cezası her alanda hortlatıldı.
Mustafa Kemal ile canlanan direniş ruhunu yeniden silmeye çalıştıklarını Bitlis’te çok rahat görebiliyoruz. Atatürk Camisi örnektir. Atatürk Camisine yapılan tadilatla ne değiştirildiğini içeride çektiğim fotoğrafa bakınca anlayacaksınız.
Mihrapta böyle bir mermer olabilir mi? (Resim2)
Mihrabın yanında ve göz hizasında floresan lamba var, hiç olur mu?
Mihrabın içi yeşil boya olur mu? İslam sanat tarihçilerine sordum; caminin iç mekânı taş renginde olmalıdır.
Giriş kapısına asılan tabelaya bakınca Atatürk adını bile değiştirdikleri görülüyor. Tadilat ihalesinde böyle bir şeye izin olabilir mi? (Resim 3)
Bilgisunarda Atatürk Camisi adıyla aradığınızda karşı yamaçtan çekilmiş güzel bir fotoğrafı önünüze geliyor. (Resim 4)
Alt katındaki medrese için bahçelerini cevizliklerini bağışlamış bir ulu kişinin mezarı duvarın dibinde, üzerinde sembolik bir ağaç var ve bu mezar oldukça bakımsız tutuluyor.
Kureyşi Camisinin yürek paralayan tadilatı:
Kureyşi adından da anlaşılacağı üzere, Perslerle Medleri birleştirerek antik tarihin en büyük egemen (borç almadan yaşayan) Akmenid Oğuzlu devletini kuran büyük Kuruş’tan nam almış ulu dedelerle bağı var. Borç almayı yasaklayarak borç köleliğini kaldıran, Babil’den Yahudi bankerleri kovan büyük Oğuz Beyi, madeni paramızda adını hala yaşattığımız, Türk soylu Kacar (Koçari) hanedanının da atası, Büyük Kuruş.
Caminin iç bölümünde Kureyşi iki ulu dede var. Sahabelerle akraba olduklarını caminin son imamı İsmetullah Kızılşah’tan öğreniyoruz.
Kureyşi adını biraz açalım, diğer bir okunuşu Kor-Eyzi’dir. Bakınız aşağıdaki Eyzi Beyin parasına, üzerinde “Eyze Beyisi” adını bugünkü gibi okursunuz. Rize Haydar (Ayder) yaylasında büyümüş olan Mohti Oğuz VI.Büyük Bedri’nin kızı Zeynep’ten torunudur.
Okunuşu BAZİLEUS (Medlis) olan bu kelimenin çoğu harfleri bugün Kril alfabesinde var. Antik Kırım (Kor-uma) ve Karadeniz’in yazısı da buydu.
Kureyşi adıyla Rize’nin bile bağı var. İkizdere Bedran köyü kadınları 1800 Roma askerini MÖ.64’de “hançer”leyip öldürdüğü yer olan Hanzer Yaylası bugün İkizdere’de olup buranın yerel adı Kureysieba’dır ve bu adın açılımı Kor Eyzi Aba’dır. Açılımında “Kor/Gur inanışlı Eyzi/Oğuz abalar”lar vardır. Köyün adındaki Bedri-ana, Bedran, Bedir-analı, yani Hilal uğruna savaşanları anlıyoruz. “Khome-ze” diye bir yerel adı daha var, Koma-cane ile sesdeştir.
Bakıyoruz Kureyşiler, Eyziler, hep Bitlis’te karşımızda. Onları bir türlü tarihten ve hafızalardan silememişler. Birileri onların mezarlarına kadar eşeleyip altında bir şeyler arıyorlar, her ne buldularsa onu da kimseye söylemiyorlar ve ortadan kayboluyorlar.
İşte Bitlis Kureyşi camisinde tadilat diye girip yaptıklarının fotoğrafı: (1.12.2015) (Resim 5)
Caminin üzerinde muşambalar yer yer açılmış, içeriye toprak ve çamur inmiş, mezarların altı zeminine kadar oyulmuş, caminin zemin taşları kaldırılmış, öylece bırakıp gitmişler... (Resim 6)
39 yıllık imam İsmetullah Kızılşah ile bu durumu konuştum, “Ben o iki değerli zatı bekliyordum, onlar için 38 yıl orada çalıştım, bana sadece sıvayı yenileyeceğiz dediler, beni oradan uzaklaştırmak için İhlasiye Mederesinin yanında benim için özel bu İhlasiye Camisini yaptılar, beni buraya aldılar. Tadilat yapılırken yine de her hafta gittim baktım, altını kazıp eşelediklerini gördüm, gittim Vakıflara söyledim, bana “firmaya verirken her türlü izni verdik, karışamayız” dediler, kandırıldım, üzerinden yaz geçti şimdi kış geçiyor, tek bir gün işçi çalışmadı camide, Kureyşi Camisi fiilen kapatılmıştır, dedi.
Anlaşılan bir soygun şebekesi gibi çalışıyor ihaleyi alanlar. Camilerin yatırların altını oyuyorlar. Camiler fiilen kapanıyor. Kızlarımızın başlarını kapatmakla başladılar camileri böyle ibadete kapadılar. Ve tarihi camiler böyle tarihe gömülüyor. Bunlar Haçlı seferinin işaretleridir. 3.bin yılın Haçlı seferini başlatanlar, yedi düvel etrafımızı kuşatmış ve biz içeriden çoktan işgal edilmişiz.
Bitlis’te bir de Atatürk’ün ziyaret ettiği Kızıl Mescit Camii var. Kızılşah Hoca Onu tadilata sokturmadık, bunu başardık. “Atatürk orayı ziyaret etmiştir ve mimarisi çok sağlamdır” diyerek önleyebildik.
Bu caminin Türkiye’deki tek kare planlı cami olduğunu Ankara İlahiyat Fakültesinde İslam Sanatları Tarihi kürsüsünde Prof. Nusret Çam’dan öğrendim. “Kare planlı” mimari depreme en dayanıklı demektir. Tarihte buranın Mimarlık Eğitimi verilen okul olduğuna işaret eder. Camiyi gezdim, ilkin Elhamra Sarayına benzer sütunları dikkatimi çekti. (Resim 7)
Caminin bulunduğu mahallenin adı Kızıl Mescit Mahallesidir.
Atatürk 1916’da Bitlis ve havalisinde Rus işgaline karşı savaşırken bu mahalleye misafir gelerek Kızıl Mescit’i ve Küfrevi (Kübrebi) Türbesini ziyaret etmiştir. Türbenin daimi koruyucusu olan aileden Abdülbaki Bey ile Atatürk’ün yakın dostluğu aralarındaki mektuplarla tarihe geçmiştir. Atatürk kendisine sekiz mektup yazmış olup, bu mektuplar İlhami Nalbantoğlu’nun arşivinde bulunmakta, bunlardan sadece beş tanesi tarihçi Mehmet Törehan Serdar’ın Bitlis’in Sarıklı Kahramanları kitabında yer almıştır.
Atatürk’ün buradayken yazdığı günlüklerinde Rusların aç susuz bıraktığı pek çok çocuğa rastladığından söz eder. Sanki manevi evladı Abdürrahman Tuncak’ı buradan almış gibidir. Kızılbeylerle olan dedebaba akrabalığı nedeniyle de bu aileden bir çocuk evlat almış olabilir, ki annesi Zübeyde Hanım onu kendi yatak odasında bile hiç yanından ayırmamış idi.
Zeydan Mahallesi...
Kureyşi Camisinin bulunduğu Zeydan mahallesinin adında saklı bir tarih daha var gibidir. Bazı kaynaklarda soy atası Zaddayi/Şed-dayi diye geçen Leyla Zeynep Sultan... O bir Seyit-Ana, Zeyd-an örneğidir. Başında kızıl kurdelesi, hilalin önünde, buğday başağı, Sasani kraliçesi, ilk kadın halife, Filistin’deki adıyla Zenobia. (bkz.mahiye.net, Mayana Kitaplığı) (Resim 8)
Leyla Zeynep Sultan’ın (240 Urfa- 274 Roma) Roma’ya esir götürüldüğü yer olan Pülümür’de de benzer şekilde bir Kızıl Mescit ve Kızılmescit Mahallesi vardır.
6-7.yüzyılda Bitlis bölgesinde ordular kurup Ermeni ve Gürcüleri Hıristiyanlaştıran Pakratuni (Yahudi kökenli bir ailedir) hanedanıyla 200 yıl savaşan Zaddai halkıyla enteresan şekilde bu mahallenin adı örtüşüyor. Pakratuniler için Büyük Kuruş’un Babil’den kovduğu köle taciri Yahudi Tefeciler olduğu, kendilerini maskeleyerek diğer kavimlerin arasına sızdıkları, bunlardan bir grubun Sason bölgesine geldikleri, gittikleri ülkelerde devleti borçlandırarak içeriden yönettikleri anlatılır.
Kureyşi camisi Zeydan mahallesinde olmakla bir daha dikkate değerdir. Kureyşilerle ve Zeydanlarla tarihsel hesapları bitmemiş olan birileri hala var olsa gerek, Kureyşi mezarlarının altına kadar altları oyuluyor. Sırada, altını iki bin yıldan beri oyamadıkları Nemrut’daki Anası Oğuz (Anati Okhos) mezarı var. Kral Anati-Okhus’un soyu Kuruş’tan beri yöneticidir.
Selevkos krallarının parasında da BAZİLEUS okursunuz. Isı ve Işık kaynağı (Fer ve Har/Kor) olan güneşi kutsarlar, batıda onlara ateşe tapan Zerdüştler denir, peygamberleri Azeri Zerdüşt’dür. Hep batıdan gelen yağmacılarla, ya Atinalı ya Romalı saldırganlarla savaşmak zorunda kalmışlardır. Bir kerecik İskender’le işbirliği ettiler, o da gittiği İran’da Zerdüştilerin kutsal kitabı Oğuzata-Avesta’yı yaktı, Zerdüştiler de İskender’i zehirleyerek öldürdü, Yazd şehrinde adı hala Lanetli İskender’dir.
Karadeniz çevresindeki Milet Uygarlığının en önemli ismi Eubadore VI.Mitri Date’nin (Hubyar Sultan) parasında da Bazileus yazılıdır. Antep mozaiklerindeki adı MHTİ-OKHUS ise Mohti Oğuz okunur ve “Mohti” bugün Rize’de Lazların yerel adıdır, ancak antik dönemdeki adları Eyzi/Oğuzi’dir. Eyzi Bedri’nin Kızı Zeynep kral AnatiOkhus’un anneannesidir, babadan ise Persli Kureyşi’dir. Bu soylardan gelenlerin inanışı parasının üzerinde en yukarıda BAZİLEUS olarak yazılırdı. Bed-Leus olarak da yazılsa anlamı değişmez.
Homa-Gene kralı, başında güneşi taşımakla ona inandığını söyler, tek Tanrı Güneş, Huma... Huma-Can’lar; Ruhu Huma’ya yükselen canlar... Töreye göre Oğuz beylerinin naşı Nemrut terasında yakılır, ruhu Gök Tanrıya ulaştırılırdı. Komagene, adını bu törenden alır. (Resim 9)
Anası Oğuz (AntiOkhos) adlı kralın Adıyaman’dan Almanya’ya kaçırılmış heykelinin başında Kızıl Yıldız görmek artık bizi şaşırtmıyor. Döndü geldi Gaziantep Müzesine girdi, dedesi Mohti Oğuz’un mozayiği ile yan yanadır şimdi, ziyaretçi bekliyor, bir daha çalınmasın diye gözümüz üzerlerinde olsun istiyor...
Kureyşi Camisinin 38 yıllık imamını önce camiden uzaklaştırdıkları, böylelikle tadilat diyerek girdikleri camide neler yaptıklarını gözden uzak tutmayı başardıkları gibi, aynı küresel çetenin gözü Kahta’daki kaya mezarlarındadır. Oradan insanları uzaklaştırmak için de bir planları mutlaka vardır.
Bir de, unutmadan paylaşmalıyım, Bitlis halkı Azeri ağzı türkü söyler, nedendir acep?
Anneler bebelerini Tebrizliler gibi altı sekizlik ritimde nazlatırlar, nedendir acep?
Ve; Bitlis’te şimşek çaktığı zaman çocuklar “Gurgur baba şimşek çaktı” der. Gurgur baba kimdir acep? Kor /Gur, Zazaca Gök Tanrının antik adı değil mi?
Bitlis halkına selam ve saygılarımla...
Bitlis’le ilgili verdiği bilgiler için teşekkür edeceğim güzel insanlar var. Bakın Teşekkür ederken bile ATEŞ-KUR diyorum, ilginçtir. Atatürk de Türkçenin kökeninde Gök Kültü var demişti, ne kadar doğru tespit. Bitlis baştan sona bu kült’ün canlı kaynağıdır.
Kızıl Mescit’ten ayrılırken merakla bana bakan bir beye “Bu camilerin altında ne var, onu düşünün” dedim. Aklına takılmış, az ileride bana yetişti, “Yabancılar gelir her şeyin altında bir kilise ararlar, siz ne demek istediniz?” diye sordu. “Bu camilerin altında birer medrese var, kilise yok, bunu araştırın demek istedim” deyince rahatladı, beni arabasına aldı Atatürk Camisine kadar götürdü.
Bitirirken;
1-İsmetullah Kızılşah,
2-Şerif Saruhan,
3-Hakan Yüce (İl Halk Kütüphanesi Müdürü)
4-İlhami Nalbantoğlu,
Beyefendilere Bitlis’le ilgili verdikleri bilgiler için teşekkür ediyorum.
Mahiye MORGÜL 30.12.2015
Yazarın Tüm Yazıları... - Yazar'a mesaj yaz
-
Yorum Yaz
|
|