Anasayfam Yap | Künye | İletişim | Reklam

    Anasayfa

   Resim - Fotoğraf

    Sahne Sanatları
    Müzik - Konser
    Sinema - Tv
    Kültür - Edebiyat
    Tarih - Arkeoloji
    Tasarım - Mimari
    İnsan - Polemik
  ●  Bizden Haber
  ●  Yazarlar
  ●  Yasal Uyarı
  ●  Linkler

 

Bizi Facebook'tan Takip edin Bizi Twitter'den takip edin

 

Üye / Yazar Girişi

 Kullanıcı :

 Parola   :

  Kayıt Ol

 

 

Kuzgunun Rüyaları

ŞEHİR TİYATROLARI
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  


 

 

 

 

 

 

BİRLİKTE

Haydi saçma bir paranoya oluşturalım. Farz edelim ki, kitleler halinde o kadar kötü şeyler yaşanacak, o kadar acı şeyler yaşanacaktı ki, bunlara bir insan yüreğinin dayanabilmesi söz konusu bile olamayacaktı. Birileri tarafından, o zalim zamanlar gelene kadar, insanları bu asla kabul görmezliklere alıştırabilmek için, belki de bazı ön hazırlıklar yapılması gerekiyordu. Yoksa bu vahşice, insanlık dışı yapılanlara bir seyirci gibi nasıl tepkisiz kalınabilir, nasıl da her hangi bir şekilde itiraz etmeden kabullenebilirdi?

Belki bu konuda bir beyin fırtınası grubu toplandı da, bir sürü fikirler ortaya atıldı. Belki birçoğu kabul edildi, belki de birçok deney taslağı reddedildi. Kim bilir hangileri yanlış bulundu da, hangileri denemeye değer bulundu, ne dersiniz?

İnsanların yaşanan bu kadar acılara kayıtsız kalabilmesini sağlayabilmek için kabul edilenlerden biri de farz edelim ki, Bireysel Gelişim olsundu. Bireysel ya da Kişisel Gelişim, sadece bir varsayım bu. Kim bilir belki öyle ya da belki hiç ilgisi bile yok. Olsun hayal gücümüzü zorlayarak irdeleyelim biraz.

Toplulukların gücünü elinden alabilmek için kalabalıkları bireyselleştirmek, yani bir anlamda bütünleri parçalara ayırmak, aslında pek de fena bir fikir sayılmaz. Öyle olursa ne olurdu bir bakalım. Toplumsal güç olarak tepki göstermen gereken bir şeye birey olarak nasıl tepkisiz kalabilirdi bir insan? Ya da bireysel olarak çok etkilenip kahrolsan bile tek başıma ne yapabilirim ki duygusu nasıl oluşturulabilirdi durup dururken bi r insanda. Bu durumun içinde çok ince bir konu var. Belki ancak bireysel olarak kendini iyi, daha iyi, hatta oldukça fazla iyi hisseden bir birey, yani bir başka deyişle bireysel olarak bazı şeylerin farkında olduğunu düşünenler, kendi kendini motive etmeyi başarabilenler, bir şekilde toplumsal acılara kayıtsız bırakılabilir miydi acaba? Acaba bu bir fikir olarak denenebilir miydi? Belki tek başına çok işe yaramasa da daha başka bir şeylerle birleştirildiğinde işe yarar mıydı acaba? Herkes kalabalık halinde mutsuz olunması gerekenden mutsuzken, nasıl kendi kendine bu koca mutsuzluğun ortasında mutlu olabilmeyi başarabilirdi birey olan insan? Bunu başarabilmek ustalık gerektirirdi sanki. Sadece duyarsızlıkla açıklanabilir miydi acaba bu durumlar? Neden kooperatifçilik gibi, dernekleşmek gibi toplumsallaşmaktan uzaklaşıp bireyselleşmeyi seçtiğimizi filan düşünürken aklıma bunun gibi bir sürü sorular takıldı. Herkesin bildiği, hemen herkesin şu sebeple diye yapıştıracağı cevapların birçoğunu ben de biliyorum zaten. Ama birilerinin bizim bildiklerimizden faydalandığını, birilerinin bizim bildiklerimizden biraz daha fazla biliyor olma olasılığını ve hatta bildiklerimizin, birilerinin bize öğrettikleri kadar olduğunu da var sayarsak, hemen doğru ya da yanlış diye kabul etmeyelim durumu, hiç acelemiz yok. Sadece biraz düşünelim. Ne dersiniz?

Yoksa birileri acımasız vahşetin içinde nefes almaya çalışırken, bu kadar sayıca çok daha fazla olan kalabalık insan güruhunun, bu kadar kayıtsız kalabilmesini, mantığın gücü açıklamaya yetmiyor, yetemiyor. Acaba biz gitti yerine ben mi geldi, biz’le ben’in yeri çok mu değişti, bir düşünelim bakalım, ne dersiniz? Ben olarak kazandığımızı zannettiklerimiz, biz olarak kaybettiklerimizden daha mı az, daha mı çok? Bunu ölçebilecek terazilere sahip miyiz? Bilmiyorum, sadece düşünelim diyorum. Belki de hem teknolojik, hem görsel, hem duyusal, hem zamansal, hem bilgisel bir sürü dayatma ve hazır tüketilmesi kolay olanlara karşı, kalan tek savunmamız da sadece düşünebilmek, yani kafatasımızın içinde taşıdığımızı daha fazla kullanabilmek mi kaldı acaba?

Bireysel olarak düşünebildiklerini konuşmaz, yazmaz ya da başka her hangi bir dille bizlerle paylaşmaz isen, sadece sen biliyor olacaksın. Başkalarının paylaşmak için kitaplaştırdıklarını, yazdıklarını, anlatmaya çalıştıklarını öğrenmez, ondan sana senden bir başkasına geçmesini sağlamaz isen, benim yazdığım sana, senin söylediğin ona, onun düşündüğü bana, benim hissettiklerim diğerlerine, diğerlerinin yaşadıkları hepimize ulaşamaz ise, nasıl biz oluruz, olabilir miyiz? Peki o zaman sence, biz olmanın zararı kime, peki sen kendi kendine tek başına nirvanaya ulaşsan yararı kime? Sadece birazcık düşünelim istedim.

Bazen hep tersten düşünmeye zorlarım beynimi. Olması kabul gören değil, aynanın arkasından bakabilmek gibi. Ben düşünüp hayal etmeye çalıştım, sen de bize katılıp düşünmek ister misin bilemem. Çok değil kısa zamanlar öncesinde saçma bile olsa fikirlerimizi konuşup paylaşıp yanlışlarla doğruları tartabilirdik. Şimdilerde herkes bilirkişi olunca bırakın saçma fikirlerimizi paylaşmayı, doğrulardan bile emin olup dile getiremez olduk. Siz de bu yazımı okuyup saçmalamış diyebilir, her şeyin yolunda olduğu şahsen nirvanaya ulaştığınız hayatınızı yaşamaya devem edebilirsiniz. Ya da belki birlikte saçmalamalarıma katılır, her şeyde biz olunabileceğini yeniden öğrenmeye başlayabiliriz. Sadece düşünelim istedim.


İlknur ERŞAHİN ÇAKICI
7.01.2016

Facebook ta paylaş


Yazarın Tüm Yazıları...  -   Yazar'a mesaj yaz  -   Yorum Yaz 



 

Yorum Yaz

 

Tavsiye Et

Okuyucu Yorumları


 

SanatsalHaber Basın Konseyi üyesi olup Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir. SanatsalHaber'de yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Sitede yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz veya kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Copyright © 2008-2021 SanatsalHaber.com.